she didn't make it

1.9K 130 73
                                    

İçime çektiğim beşinci sigaram bitince, iki dudağımın arasından çektim ve kül tablasına bastırarak söndürdüm.
Kaç sigara içersem içeyim, içimdeki ateş bir türlü sönmüyor, düşündükçe daha kötü bir hâle geliyordu.

Evden çıktıktan sonra, arabaya binip, direksiyonu bilmediğim ıssız yerlere çevirmiştim ve uçurumluk kıyısı olan, denizin maviliğinin göz aldığı bir yerde park etmiştim.

Ne çok şey yaşamıştık, son bir haftada.

Ne çok şey yaşamıştık, son bir yılda.

Asırlar gibi gelmişti. Ve ben oldukça yorulmuştum.

Çalan telefonum, bakışlarımı önümdeki manzaradan çekmeme sebep oldu. Donuk bakışlarım telefonumu buldu ve kimin aradığına baktı.
Utah arıyordu. Belki de onuncu kez.

Açmadığım halde neden ısrarla arıyorlar? Konuşmak istemediğimi anlamayacak kadar körler mi?

Çalan telefon, belli bir süre sonra sustu. Kollarımı birbirine yaslayıp bakışlarımı yine önümdeki manzaraya kilitleyip, bir sigara daha yakmak için çakmağımı aradım.

Sigaranın süngerini ağzıma koyup, ateşledim. Çektiğim derin nefeste, yine rahatlayamadığımı hissediyordum. Öbür beşinde hissedemediğim gibi.

Denizin hırçın dalgası, hızla esen rüzgarla birleşince, kayalıklara sert biçimde çarpıp insanı ürkütüyordu.

Yaşadıklarım normal değildi. Kardeşim dediğim kişiye aşık olmuş, onun da bana aşık olduğunu öğrenmiştim. Bu bilgiyi öğrenirken az daha ölüyor, ya da onu kaybediyor hâle gelmiştim.
Sağ kurtulduk derken, her şeyimiz sekteye uğramış ve her bokumuz sanki yolundaymış gibi bir de araya güven problemimiz çıkmıştı.

Juliet..

Ah, Juliet.

Sana öyle aşıktım ki, nasıl olduğumu bilsen kalbin bu sevgiyi kaldırmaz, öğrendiği an dururdu.

Nasıl bir şeydi bu, biliyor musun? Hani karanlık bir gecede, ıssız bir yokuşu tek başına inerken, bir köşeyi dönersin de deniz çıkar ya karşına... Sonra o denizde bir gemi belirir. Işıl ışıl ışıklarla geçip gider.
Sen sevinirsin. Hiç nedensiz ama... Sonra için kıpırdar ya... Hani öyle işte...
Seni tanıdığımdan beri bir gemi geçiyor içimden. Hep ama.

Seni her gördüğümde, sanki ebabil kuşu kafamdan aşağı doğru bir taş atmış da, o taş ılık ılık akıyor bedenimden.

Ah Juliet, ne de çok seviyorum seni.

Romeo'nun, Juliet'ini anlattığı gibi anlatmalıyım seni. Zaten, bu hikayedeki tek Romeo benim.

Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
Yalvarıyorlar onun gözlerinde işleri olduğundan:
Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde;
Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı,
Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte,
Gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.

Juliet, ne yaptın bana böyle?

Beynim yerinde değil sanki.

Ama içimdeki öfkenin büyümesine hakim olamıyorum. İçimdeki öfke büyüyor ve mantıklı düşünmemi engelliyor.

in love w you//zmWhere stories live. Discover now