surprise and april 7

1.5K 108 146
                                    

Küçük bir kutu nereye saklanabilinirdi ki? Belki de kendimi otel görevlisi olarak düşünmeliydim. Ben bir otel görevlisi olsaydım, siktiğimin küçük kutusunu nereye koyardım?

Odada yavaşça gözlerimi gezdirip, dakikalarca yatağın altına, komidinlerin içine, Zayn'in valizine, dolaplara, banyoya yani kısacası neredeyse her yere baktıktan sonra yine bulamayınca omuzlarımı düşürdüm. Tam o sırada telefonum çaldı.

Göt cebimden zorluklarla çıkardığım telefona bakarken, Zayn'in aradığını gördüm. Hızlıca açıp kulağıma koyduktan sonra göz gezdirmeye devam ediyordum. "Efendim?"

"Kutu odada değil Juliet."

Bu cümlesi beni eğilip yere baktığım yerden aniden doğrultunca, "Kutuyu aramıyorum ki," diye salladım. Amına koyayım, neredeydi bu kutu? "Hem sen nereden biliyorsun?"

"Çünkü sen yirminci rüyanı görürken ben o odayı çoktan aradım da ondan."

Moral bozukluğuyla omuzlarımı düşürürken, içimden mırıldandım. "Tamam, kapat."

Telefonu kapattıktan sonra cebime geri koydum ve düşünmeye başladım. Sikeyim, oyunun olduğu günden itibaren iki gün geçmişti ve ben kutuyu bulmak için tatile adam akıllı odaklanamıyordum bile. Gerçi kimse odaklanamıyordu, herkes küçük kutuyu bulmayı amaçlıyordu.

Aslında kutu kimsenin sikinde değildi ama grubun geri kalanı kaybeden kişilere verecekleri cani cezayı düşünüyor, ben ise Zayn kazanırsa günlerce bana böbürlenmesini istemediğim için kazanmayı istiyordum. Gerçi herkesin kölem olmasını ben de istiyordum, orası ayrı bir olaydı.

Acaba görevlilere rüşvet falan versem, nerede olduklarını söylerler miydi?

Aslında iyi fikirdi.

Cüzdanımdan bir miktar para çıkarttıktan sonra yavaşça odadan çıktım ve lobiye inerek bizim oyunla ilgilenen çocuğu bulmaya çalıştım. Birkaç dakikam bununla geçerken, sonunda onu başka bir görevliyle konuşurken buldum.

Hızlı adımlarla yanına giderken kolunu tuttum ve yanındakiyle konuşmasına aldırmadan kendime doğru çektim. Afallayan çocuk, bana şaşkınca baktı. "Merhaba," dedim. "Bana lazımsın."

Çocuk yine anlamazcasına bakarken, ben devam ettim. "Kutu nerede?"

Bu sefer gülümseyip, omuzlarını kaldırarak bilmiyorum demeye getirdi. Ama benim bunlarla uğraşacak zamanım olmadığı için cebimdeki parayı onun eline sıkıştırdım. "Bak güzel evladım, al şu parayı. Sakın rüşvet olarak düşünme demeyeceğim tabiki de, bu bir rüşvet. Şimdi bana kutunun yerini söyle."

"No se nada. Por favor no me preguntes."

"Ne?"

"No quiero dinero," dedi ve elindeki parayı bana uzattı.

"Lan," dedim, sinirimin yükseldiğini hissederek. "Zaten sinirliyim, sikerim şimdi İspanyolcanı. Dün sular seller gibi İngilizce konuşuyordun, ne oldu birden?"

"İşe yaramadı mı?" dedi çekinerek.

"Yaramadı. Şimdi ya kutuyu söylersin ya da kafanı koparırım."

Çocuk birkaç adım geri çekilince, benden kurtulamayacığını anladı ve dudaklarını ıslattı. "Tek söyleyebileceğim şey, odaları değil dışarıyı araman," dedi.

"Oğlum, 10 hektarlık araziye otel yapmışsınız, hangi dışarıyı arayayım?"

"Abla," dedi sinirimi hoplatarak. "Dışarlarda bir yerleri ara işte. Bana da sorma bir daha."

in love w you//zmWhere stories live. Discover now