how long have you been there?

2.1K 146 49
                                    

Gece yarısı boğazımda oluşan yanma hissini farkederek uyandığımda, uykulu gözlerimle yavaşça mutfağa gidip su içmeye başlamıştım. Her yudumumda daha da rahatlıyor, rahatladıkça daha çok su içiyordum.

Su içerken bile yavaşça gözlerim dolduğunda, yarısı boşalmış bardağı tezgaha bıraktım ve derin nefesler almaya başladım. Son zamanlarda sebepsiz yere gözlerim dolmaya başlamıştı ve en kısa sürede kötü bir ağlama krizine gireceğimden hiç şüphem yoktu. Her şey artık ağır geliyordu ve ne yapacağımı bilmez olmuştum. Yaşadığım her şeyi birine anlatmam lazımdı, yaşadığım iç karışıklığını, sorunlarımdan bir türlü kurtulamamamı, her şeyi elime yüzüme bulaştırdığımı, ya da en yakın arkadaşıma aşık olduğumu..Belki bunlar biraz olsun yüreğimdeki sıkıntılı siyah bulutların yok olmasını sağlardı. En azından bunu kendime borçluydum. Her şeyi içimde tutamazdım artık.

Ya da şimdi odasına gitsem, kapıyı açıp onu uyandırsam, pat diye desem ki, 'bak ben seni seviyorum, haberin olsun.'  Ne olurdu ki en fazla?

Cam bardağın buğulandırdığı soğuk suyu tekrardan yudumlarken, dün yaptığım aptallığın yine aklıma gelmesiyle gözlerimi yumdum.

"Cidden seviyorsun yani," dedi, kendini buna inandırmak istercesine.

Ne demiştim ki ben? Evet, doğru, onu sevdiğimi söylemiştim. "Evet," dedim. Sonra kaşlarımı çattım. "Bir dakika.. Kimden bahsediyoruz?"

Zayn gözlerindeki şaşkınlıkla bana baktı. "Luke?"

"Hayır!" dedim panikle. Tanrım, Luke'u sevmiyordum! Zayn'in bana olan bakışları endişeyle dolunca, çatılan kaşlarımı düzeltmeye çalıştım. "Yani, şey.."

"Ne?" dedi kısaca.

"Sevmiyorum," dedim, uzatmadan. Tamam, amacım zaten yalan söylemekti ama, başka birisini sevdiğimi söyleyebilir miydim?

Ya da belki de söylerdim.

"Seviyorum," diyerek fikrimi değiştirdim. Dışarıdan nasıl göründüğümü bilmiyordum ama gerginlikten dolayı sırt kaslarım ağrımaya başlamıştı.

"İyi misin?" dedi Zayn. "Seviyor musun, sevmiyor musun?"

"Seviyorum."

"Seviyor musun?" dedi, tekrardan. Bakışları garipti.

"Evet."

"Peki öyleyse," sırtıma sürdüğü ilaçları alarak yatağımdan kalktı. "Umarım bir an önce onun da sana olan hislerini anlayıp, doğru olan şeyi yapabilirsin."

Bakışlarındaki soğukluk içimi ürpertiyordu. "Doğru olan şey ne?"

Samimiyetsizce gülümseyip odamın kapısını açtı. "İyi geceler, Juliet." dedi ve dışarı çıkarak kapımı kapattı.

Bardaktaki suyun geri kalanını tek içişte bitirince duyduğum adım sesleriyle kafamı sağa çevirdim. "Bir bardak da ben alabilir miyim?" dedi, Elicia.

Evet, öykünün geri kalan kısmında, yani Zayn odada beni bırakıp kapımı kapattıktan yaklaşık birkaç saat sonra evimize Elicia'yı çağırdı. Hem de benden onay almadan. Ne güzel, değil mi?

"Tabi," dedim, bardağı ona vermeden. "Üst dolapta."

Ayak uçlarında yükselip bardağı aldıktan sonra önümdeki sürahiyi bardağa doldurdu ve suyunu içmeye başladı. Bakışlarımı onun üzerinde gezdirmeye devam ediyordum. Güzeldi, çok güzeldi. Fiziği mankenlere taş çıkaracak cinstendi. Açık kumral saçları, okyanus mavisi gözleriyle birleşince, insanın içini titreten bir güzellikte oluyordu. Tamam, benim de gözlerim yeşil ve saçlarım sarıydı ama benim saçlarım boyaydı. Onun işlem görmemiş ve ipek gibi saçlarının yanında, boyadan yıpranmış, sert ve mat olan saçlarımın hiçbir özelliği kalmıyordu.

in love w you//zmWhere stories live. Discover now