ok. i'll be right there

Bắt đầu từ đầu
                                    

Zayn, bana bir süre tıpkı ona baktığım gibi hayal kırıklığıyla baktı. Daha sonra alayla güldü ve arkasını dönerek evden çıktı. Kapıyı gürültülüce kapatırken olduğum yerde sıçramıştım.

Daha sonra Brooklyn ayağa kalktı. Aramızdaki en anlayışlı kişi olduğu için yine beni şaşırtmayarak öbürlerine seslendi. "Biz de gitsek iyi olur. İki taraf da biraz kafasını dinlesin."

Bunu söylediği an gözgöze geldik ve ona yolladığım minnet dolu bakışlarımı görünce tebessüm etti. Gerçekten kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı.

Herkes onaylayan sesler çıkartınca bana her şeyin yoluna gireceğini ve kafama takmamam gerektiğini söyleyerek yavaşça evden çıktı. Daisy hariç.

"Konuşmak ister misin?" dedi şefkatle.

Güzel yüzüne bakıp gülümsemeye çalıştım. Ama kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Bunun farkındaydı. "Teşekkür ederim. Yalnız kalsam daha iyi."

Anlayışla başını salladı ve yanıma gelip saçlarımı öptü. "Her şey düzelecek."

Tekrardan gülümseyip ona baktığımda, endişeli bakışlarını benden gizlemeyerek evden çıktı. Artık yalnızdım. Ve neler olup olmayacağına bir an evvel karar vermek zorundaydım. Ama bunlardan önce, sadece uyumak istiyordum.

Saatler sonra, gözlerime vuran güneş ışığı beni rahatsız etti. Zorlukla gözlerimi açtığımda, sırtımdaki ağrıyı önemsemeyerek yattığım yerden doğruldum. Kısık gözlerimi ovuşturdum ve az önce üstümden attığım battaniyeyi katlayarak yattığım kanepeye koydum. Tuvalete gidip yüzümü yıkayacakken karşı kanepenin üstündeki telefonum çaldı. Arayanın Giselle olduğunu görünce çağrıyı yanıtladım. "Alo?"

"Juliet?" Sesi telaşlıydı.

"Ne oldu?"

"Saatin farkında mısın? Defalarca seni aradım! Neredeydin?" Sinirli sitemlerinin ardından saate baktım. Öğlenin 11'iydi. Oysa ki dün çocuklar evden gittiğinde saat akşam üstü 7 civarıydı. Yaklaşık 16 saat uyuduğuma bir an inanamamıştım, çünkü kendimi hala yorgun hissediyordum.

"Uyumuşum," dedim sessizce.

"Bunca saat mi? Bir sürü yere randevumuz vardı, düğün aksesuarlarını tamamlayacaktık, davetiyelerin son kontrolleri olacaktı, ayrıca gelinliğin..." bir süre duraksadı. "Gelinliğin... TANRIM GELİNLİĞİN HAZIR BİLE DEĞİL! Düğüne 25 gün var!"

Telaşlı sesi beni de telaşlandırdı. "Sakin olur musun?"

Üstelik biraz gerilmiştim. Çünkü ablamın bu tavırlarına bakılırsa, Zayn dünkü konuşmayla alakalı ailesine hiçbir şey dememişti. Bu biraz iyi olmuştu çünkü gönlümden sürekli düğünü erteleme fikri geçse de, aylarca uğraşılan emek ve harcanan paradan sonra her şeyi bu kadar kolay silmeye cesaretim yoktu.

"Olamam! Ayrıca Zayn'de bir garip, ne desem alınıyor. Konuştun mu hiç onunla?" Cevap vermemi beklemeden başka bir konuya geçti. "Bu arada bir kriz daha çıktı. İki tarafın ailesi olarak aile başına 150 davetli çağırma kararı vermiştik ve her şeyi ona göre ayarlamıştık ya?"

"Evet?" Cümlenin devamındaki şeylerden korkuyordum.

"Zayn'in ailesi 250 kişi davet etmiş. Davetiye sayısını ona göre ayarlamışlar."

Hızlıca ayağa kalktım. "Dalga mı geçiyorsun?"

"Keşke geçseydim. Akrabaları çokmuş ve birini çağırıp öbürünü çağırmamazlık yapamazlarmış. Bir gelsen diyorum? Teyzem sabahtan beri Zimran'la tartışıyor."

in love w you//zmNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ