#47 - Geçmişin Külleri

Start from the beginning
                                    

Ettiğim onca duanın ve yakarışın kabul olduğunu görmek içimi huzurla doldurmuştu. Bir zamanlar onu benim içimden çekip alması için yalvarıyordum Allah'a, şimdi ise o küçük kalbine beni yerleştirdiği için şükrediyordum.

Burnumu, o güzel kızıl tutamların köküne indirerek kokusunu sesli bir şekilde içime çektim. Ne zamandır sustuğumuzu bilmiyordum. İkimiz de ağzımızı açmadan anın büyüsüne kaptırmıştık kendimizi ancak konuşmak istiyordum. Bir şeyler söylemek ve belki de hala rüya gördüğünü sanan yanıma olanların gerçekliğini ispat etmek istiyordum.

Hafifçe boğazımı temizledikten sonra "Biliyor musun?" diye mırıldandım kısık bir tonda. Bir elim, onun sırtında aşağı yukarı yavaşça hareket ediyordu. "Seninle kayıp bürosunda karşılaştığımız zaman, yavaşça yanımdan geçerek saçının kokusunu duymamı sağlamıştın ve ben bir anda senin hangi şampuanı kullandığını merak ederken bulmuştum kendimi."

Beril, çenesini omzuma yaslayarak hafifçe kıkırdadı ve ben o sesi içime hapsetmek istedim.

"Ya... Keşke gelip sorsaydın, söylerdim. Sonra sen de aynı şampuanı alırdın, ikimiz de aynı kokardık ne güzel."

Dalga geçtiğini anlasam da söylediklerini uyguladığımı düşünüp seslice gülmeden edemedim. Zaten o da kıkırdamaya devam ediyordu.

"Hı, öyle yapsaydım da sapık olduğumu düşünseydin... Hem zaten seni tanıdıkça, daha doğrusu yanımda fazla dolanmaya başlayınca bir şeyi fark ettim."

"Neyi fark ettin?"

Ses tonundaki merak, dudaklarımın kıvrılmasına neden olurken başımı hafifçe eğdim ve yüzümü ense köküne, tam saçlarının bitim yerine yaslayarak bir kez daha soludum kokusunu.

"Şampuanın ardında bir koku var, sana ait olan." Burnumu ense köküne yaslayıp yavaşça boynuna doğru sürterek indirdim. "Hiçbir şeye benzetemediğim, adını koyamadığım ama enfes bir koku... Senin kokun, küçük yıldızımın kokusu... O kadar güzel ki Beril. O kadar güzelsin ki. Ne desem az, ne desem yetersiz, ne desem anlatamam."

Beril, başını yavaş hareketlerle boynumdan kaldırarak geriye çekti ve göz göze gelmemizi sağladı. Elalarına bir çığ gibi düşen duygu yüklü ifadeye bakarken usulca yutkundum ve başımı hafifçe dikleştirerek burnunun ucuna küçük bir buse bıraktım.

"Sana söylemek istediğim çok şey var. Seni nasıl sevdiğimi, ne kadar güzel olduğunu, içime nasıl dokunduğunu hiç susmadan saatlerce anlatabilirim. Ama bir yanımın da hiçbir şey yapası yok, sana böyle bakmaktan başka. Hiçbir şey yapmadan, hatta mecbur olmasam nefes bile almadan saatlerce izleyebilirim seni."

Beril, büyülenmiş gibi dikkatli ve bir o kadar da duygusal bir tavırla beni dinlerken bir kez daha yutkunarak başımı salladım. "Ah şu yara olmayacaktı var ya... Ellerinden tuttuğum gibi kaçırırdım seni. Sabaha kadar sokaklarda koşardık. Sonra ben içim patlarcasına bağırır, seni ne kadar çok sevdiğimi haykırırdım."

Fazla sessiz kaldığını düşünmüş olacak ki, yavaş yavaş dolmaya başlayan gözlerinin altından "Mert..." diye mırıldandı isyan edercesine. Ancak ona müsaade etmedim, diyeceklerim bitmemişti henüz. Daha doğrusu içimdeki heyecan ve coşku dilime vurmuştu, bu yüzden susmaya hiç niyetim yoktu.

"Sözüm olsun," diyerek gülümsedim ve beline sarılı olan elimi kaldırarak çenesini okşadım usulca. "İyileştiğim zaman seni alıp bir gece yarısı sokaklara düşeceğim ve gördüğüm her şeye; insanlara, denize, ağaca, toprağa, yola ve hatta gökyüzüne bile sana olan aşkımı haykıracağım. Çünkü... Çünkü sen bunu hak ediyorsun. Çünkü sen şuraya bu aptal kahramanını koyarak," derken elimi kaldırıp avucumun içini kalbinin üzerine yasladım. "Onu dünyadaki en mutlu insan yaptın. Bu yüzden ben de senin ne kadar çok sevildiğini, sevgiye ne kadar layık biri olduğunu herkese söylemeliyim."

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now