FİNAL PART I - LAHZA

18K 927 44
                                    








Sona  bir kala, keyifli okumalar...




"Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkan olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi."

-Sabahattin Ali





Ceylan'dan


Uyku insanın gerçek hayattan kaçıp sığındığı dilsiz bir limandır. Kendisine sığınan insanları zifiri karanlığında misafir ederken ona kötülük ettiğinin elbette farkında değildir. Çünkü uyku sadece ve sadece kaçıştır. Doğal antidepresan özelliği taşıyan bu fizyolojik ihtiyaç belki de bazı insanların korkulu rüyasıdır. Uykuya dalabilseler belki korkulu bir rüya olur ama kâbus zaten onlar için uykuya dalamama zamanlarında ortaya çıkar.

Göz kapaklarının ağırlığına inat göze bir türlü giremeyen, beynin içinde dönüp duran o boş ve anlamsız sorulara, dert diye bile tabir edilemeyecek küçük saçma olgulara, ciddi manada büyük bir problem olup insanın sırtına binen o ağır yüklere meydan okurcasına insanın kendi sınırlarını zorlayan uykusuzluğu da es geçmemek gerekir.

Fakat benim uykusuzlukla ciddi bir problemim olmadı hiçbir zaman. Başım yastığa düştükten belki de saatler sonra uykuya dalabiliyorum – içimde filizlenen canın verdiği zayıflıkla daha yastığa düşmeden uykuya dalabiliyorum bu aralar- ama yine de uyku kapımı çalıyor ve beni gerçek dünyadan daha az karanlık olduğunu bildiğim o esrarengiz dünyasında misafir edebiliyor. Kafamın içinde dönüp duran düşüncelerden kaçarken düşüyorum onun ağına, belki de düşmekten keyif aldığım en harika karanlıktı uyku. Çünkü uyuyunca kaçabiliyor insan, düşünmüyor hiç. Gerçekte kapısında dağ olmuş dertleri umursamıyor. Ve böylece sorunları olanlar içinde kaçınılmaz bir sığınak oluveriyor.

Uyuyabildiğim zamanlar dünyanın en mutlu, en harika insanıymışım gibi hissettim hayatım boyunca. İkinci bir problemle karşılaşana kadar o mutluluk sürüp giderdi. Başımın hiç dertten kurtulmadığı gibi bu mutluluk da uzun sürmezdi ama o kısacık zamanlar bile bana yeterdi.

Büyüdükçe uykunun benim için bir liman olduğu gerçeğine daha bir tutundum. Fakat her yalnız denizci gibi benimde elimden tutup gemiyi limana zincirleyecek ikinci bir kişiye ihtiyacım vardı. Daha doğrusu varmış...

Uzun bir süre önce böyle bir ihtiyaca şiddetle karşı çıkabilirdim, hatta belki feminist tarafımı biraz daha konuşturursam şimdi bile karşı gelebilirim bu düşünceye fakat yine de ortada bir gerçek var. İnsan her zaman birine ihtiyaç duyar, birinin varlığını, nefesini, ensesinde hissetmek ister.

İstermiş...

İstiyordum. Onun soluğunu ardımda duymak, varlığını gözüm kapalı bilmek hoşuma gidiyordu. Ve ben... Yalnızlığımı, krallığımın kraliçesi ilan edip tahtı ona bırakan ben, şimdi o tahtı ellerimle ezeli ve ebedi sahibine altın varaklı koca bir kraliyet tepsisinde kendi ellerimle sunmuştum.

Daha Bezm-i Elest'te hayatlarımızı birbirine düğüm eden kaderin kölesiydik biz. Ve o yazı alnıma çalındığından beri, ruhunun ruhuma can olduğu gerçeği vuku bulduğundan beri, ezelden ebede ben Burak'ın, Burak da benimdi.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin