XXVII - MUM ALEVİ

16.3K 1.2K 140
                                    







Size upuzun bir bölüm getirdim...

Keyifli okumalar, bol yorumlarınız olsun....

Pasaj aralarında, nefeslendiğiniz yerlerde yorumlarda buluşalım...






Bölüm şarkısı;

Sezen Aksu - Yetinmeyi Bilir misin?






Yandıkça kendi aleviyle üşürmüşçesine titreyerek yanan, mum alevi gibiydi aşkımız. Yandıkça eriyen mum alevi gibi. Geriye sadece bir yığıntı kaldı.Küllenen aşk misali.

-Meryem Ayan



Ceylan'dan


      Hayat beklenenler ve beklenmeyenler diye ikiye ayrılıyordu. Realistler kendilerini beklenilmeyenlere de alıştırıp felaketleri en hafif derecede atlatmak için çırpınırken, hayalperestler ikisinden de uzaklaşıp kendilerine pembeden bir evren yaratıyor, o evrenin içinde kurdukları dünyada neredeyse yaşama kafa tutuyorlardı.

      Beklenen coşkuyla karşılanıyordu, beklenmeyen beklenmedik zamanda zamansızca çalıyordu kapıyı. Beklenen ferahlıktı, beklenmeyen şaşkınlık. Şaşkındım. Çünkü ben bu zamana kadar beklenmedik bir şeyle karşılaşmamıştım.

      Burak'ın hayatıma girmesi hariç...

      Burak benim için beklenmeyendi. Hiç hesap etmediğim, çarşıya uyduramadığım bir durumdu. Fakat geldiği günden beri sanki hiç yabancı değilmiş gibi gönlümün başköşesine kurulması aslında içimde bir yerlerde onu beklediğimin kanıtıydı.

     Ben bekliyordum onu, sevmeyi, sevilmeyi. Birine koşulsuzca güvenmeyi...

     Ve yine benim beklediğim olmuştu. Önce yalancı bir bahar görmüş, ardından kara kışın ortasında kalmıştım.

      Burak hayatıma bir çığ gibi düşmüş, hayatımı darma duman etmişti. Onunla yaşadığım hiçbir andan pişman değildim. Onunla geçirdiğim tek bir saniyeyi cennet bahçelerine değişmezdim. Buna rağmen onun hayatımı darma duman edip gitmesine bir diyeceğim yoktu. Aslında giden ben olsam da buna sebep Burak olduğu için hayatımı alt üst edeni de o olarak görüyordum. Esasen ben zaten bunun bir gün olacağını biliyordum. Hiçbir şeyin yolunda gitmediği bir hayata sahiptim ben. Bu zamana kadar böyle olmuştu, bu saatten sonra da değişeceğini sanmıyordum.

     Önünde sonunda biz Burakla ayrılacaktık. Olurumuz yoktu. Benim hayatımın oluru yoktu. Ben hiç hak etmemiştim mutluluğu. Mutluluk bana birkaç beden büyük komşu çocuğu elbisesi gibiydi. Giydiğimde içinde kayboluyordum. Üzerine daha iyi olan biri bulunur diye elbise benden alınıp başkalarına veriliyordu ve ben o elbiseye bir türlü sahip olamıyordum. Muhtemelen hiç elbisem olmadan göçüp gidecektim bu dünyadan. Hiç mutluluğu tatmadan, ya da tadacaktım ama tadı damağımda kalacaktı. Ve ben yine bir şekilde gidecektim.

       Giderdim ben, alışıktım gitmelere. Bu kez çok zordu ama gittiği yere kadar da direnecektim. Gerek yoktu isyan etmelere...

        Daha önce Burakla bile beklenmeyenle karşılaşmadığım bu hayatımda bu gün iki beklenmeyen kapımı çalmıştı. İkisinin gelişi de beni allak bullak etmişti. Birini bir mucize, Burak'tan bir hediye olarak görüyordum ama şu an kapımda duran beklenmeyeni neye yoracağımı bilemiyordum.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now