XVIII - KADIN

26.4K 1.6K 168
                                    







      Keyifli okumalar, bol yorumlar....






Bölüm şarkısı;

ilyas yalçıntaş - dilberim






       Leyla!

       Benim kendim için defalarca söylediğim bir yakıştırmayı Burak'ın ağzından duymuş olmak biraz garip hissettirmişti. Ortada ne bir sarhoş olan vardı ne de alkollük bir durum. Ama leylalık bir durum olduğu kesindi. Namını efsaneleşmiş âşıklardan almış olan leyla tabiri asıl anlamının yanında kör kütük âşık anlamında da kullanılıyordu ve Burak'ın kast ettiği ise kesinlikle buydu. Bir yerde haklıydı. Ondan beri tek düze hayatım aşkın keskin ve virajlı yollarıyla çevrelenmiş, beni nereye gittiğini bilmediğim soluksuz bir rotaya mecbur bırakmıştı.

      Soluksuzdu çünkü Burak nefes kesiciydi. Ne zaman gözlerine baksam nefes almayı unutuyordum, aldığım nefesi de vermeyi.

       Yine de hayatıma böyle kast etmeye, ipleri tamamen eline alıp bizi oradan oraya savurmaya hakkı olmadığını biliyordum. Ortada yaptığı bir şey olmasa da bu anlamsız bakışmalar, hiçbir yere konduramadığım, altında yatan anlamı büyük sözler ve Burak'ın küçük bir teması ile vücudumda karşı konulamaz şekilde gelişen tepkiler... Bütün bunlara alışık değildim ve bu belirsizlik beni öldürüyordu.

      Herhangi bir şeyde geri adım atan bendim, kaçıp saklanan bendim fakat kendimde aksini yapacak cesareti hiçbir zaman bulamıyordum, bulabileceğimi de sanmıyordum. Zannettiğim duyguların boşa çıkma ihtimali ise şu an için gündem dışıydı. Çünkü ben hep bir şeylerin olduğuyla ilgili düşünceler içindeydim. Yaşadıklarım tarafımdan abartılıyor ve Burak sadece benimle normal bir komşu ile olan iletişimi sürdürür gibi hareket ediyorsa geçmiş olsundu. O zaman kalbim karşılıksız bir aşkın çoktan biçare kölesi olmuştu bile.

       Ama Allah aşkına insan hiç komşusuna sen benim en büyük uğraşımsın der miydi? Hangi komşu komşusuna gözlerine bakınca kafam güzel oluyor derdi? Ben abartıyor olamazdım. İmkânsızdı. O kadar da aptal değildim. Bir şeyler oluyordu, bir şeyler olmak için çabalıyordu. Her ne oluyorsa, her ne dönüyorsa Burak'ın etrafında dönüyordu. Dümen ondaydı. Yol bilmez, iz bilmez gidiyorduk. Ya da ben gittiğimizi zannediyordum.

       Oysaki denizler kadar derindi korkum. Yaşayacağım, yaşayabileceğim herhangi bir gönül ilişkisine olan tutumum. Beni içine çekerse çıkmaz, saplanıp kalırdım en dipte. Bir kere battım mı da bir daha çıkamazdım. Çıkmak için çabalamazdım çünkü. Bende her şeyin tek bir hakkı vardı. İkinci bir şans sözlüğüme henüz girmemişti. Olmayınca zorlamaz, olduruncaya kadar da uğraşmazdım. O ihtimali içimde de hayatımda da öldürürdüm. Benim için ilk ve gerçekten ciddi olduğuna inandığım bu aşk eğer ki beni yarı yolda bırakırsa aşk ismi de silinir giderdi, henüz girmediği sözlüğümden.

       Evet, denizler kadar derindi korkum ama bir okyanus kadar değildi. Çünkü ben inanıyordum. Şaşılacak bir biçimde Burak'a, sözlerine ve bize... Ya da inanmak istiyordum. Varlığını şu an bile hep arkamda hissettiğim adamın ifadesiz suratından taşan anlamlara, renksiz gözlerinin ettiği imalara inanmak istiyordum. Bir kerecik inanıp geçmişte gözlerimin önünde yaşanan kirli aşkın anılarını silmek, yeni bambaşka tertemiz bir sayfaya yepyeni bir aşk işlemek istiyordum.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now