XI - VUSLAT

29.1K 1.7K 97
                                    







Keyifli okumalar... Bol yorumlar...







Bize gözün değil, gönlün gördüğü yürek gerek. Düşlerdeki tabir değil, gerçeğe vuslat gerek.

-Mevlana



     Soğuk...

     Sert...

     Karanlık...

      İnsan ruhunun en azılı düşmanları... Sonu belli olmayan bir dehlizin içine hapsolmuş ruhlar... Çığlık çığlığa bağırırcasına inleyen binlerce ruh. Ruh çünkü herhangi bir yaşam belirtisi yok. Nefes almıyorlar, bir canlı gibi davranmıyorlar. Yüzlerindeki ifadesizlik çürümüş bedenlerinin belki de en sağlam görünen yerleri. Kulağıma ilişen uğultunun arasında tiz bir bağırtı büyük kayalıklara çarpıp yeniden bana dönüyor. Defalarca kez tekrar ediyor çünkü o lanet çığırtkan asla susmuyor. Bastığım yeri göremeden ilerlediğim bu karanlık dehliz aslında bir dağ. Fakat bu dağ kapalı cam bir fanusun içine hapsolmuş gibi. Ruhu daraltan bu boğucu havası yetmezmiş gibi bir de peşime düşen tonlarca ruh var. İnsana benzeyen fakat bedeni etten bambaşka bir yaratık...

      Önümdeki engebeli arazide deli gibi koşturuyorum. Beyaza bürünmüş dağlar gecenin karanlığında ışıl ışıl parlarken çamurlu çizmelerimle bastığım yerleri kirletiyorum. O güzel rengi siyaha boyuyor oluşum umurumda bile değil. Beynimi istila eden o ruhların çığlıklarından kaçmaya çalışıyorum ben. Ellerim o çığlıkları duymayacakmışım gibi kulaklarıma kapanıyor. Her yerden karşıma çıkan bu iradesiz yaratıklar bir türlü rahat bırakmıyorlar beni. Düşe kalka ilerliyorum. Beni yakalamak için havada süzülen çürük et parçalarından kaçıyorum. Benden çok çok hızlılar. Ama yakalamıyorlar, gittiğim tarafa benimle birlikte yöneliyorlar, attıkları çığlıkların şiddetini arttırıyorlar ve ben artık dayanamayacağım bir noktaya geliyorum. Çığlıklar beynimin içini kemiriyor sanki. Takatim tükeniyor. Çıktığım düzlüğü yarılayamadan dizlerim üzerine çöküyorum. Ellerim hala kulaklarımın üzerinde. Etrafımı saran iğrenç yaratıkların ortasında kalıyorum. Galiba sona gidiyorum. En sona...

      Çığlıkların bir anda kesilmesiyle başımı gömdüğüm kucağımdan kaldırıyorum. Et parçalarının kokuşmuş yüzlerindeki acı ifadeleri beni meraklandırıyor ve dizlerimin üzerinde biraz daha doğruluyorum. O esnada çoktan bir kaçı gökyüzüne süzülüp gidiyor. Kalanlar da gitmek için zaman kolluyor gibi. Ben şaşkınca onlara bakarken açılmaya başlayan önümden bir ışık huzmesi yükseliyor. Bakışlarım anında o ışık huzmesine kayarken et parçalarını rahatsız eden şeyin bu ışık olduğunu fark ediyorum. Etrafımı sarmalayan ruhların çoğu çoktan kaçıp gitti. O ışık her ne ise benim kurtarıcım olduğunu düşünüyorum. Işık yaklaştıkça netleşmeye başlıyor ve ben o ışığın bir insan bedeninden yayıldığını görüyorum. İnce, narin bir bedenden...

      Bana yaklaştıkça merakım daha da artıyor. Artık beynimi rahatsız eden çığlıklar ve beni kapana kıstırmaya çalışan çürümüş et parçaları yok. Sadece ve sadece sonsuz beyaz bir ışık...

       Sona geldiğimin haberini veren çanlar çalmaya başlıyor bu kez beynimde. Fakat biraz önceki öldürücü çığlıklardan çok çok daha iyi. Birazdan bu diyardan gideceğimin keskin sızısı sarmalıyor kalbimi. Ölmekten korkmuyorum asla! Ölüm korkunç bir son değil, yepyeni bir başlangıç bana göre. Korktuğum tek bir şey var. Ardımda bıraktıklarım...

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now