IV - BEBEK

36.6K 2.1K 143
                                    







Keyifli okumalar...





♠️





       Telefonumun uzaktan gelen sesiyle daldığım rüya âleminden sıyrılmaya zorlanıyordum. Daha uyuyalı kaç dakika olmuştu ki? Yirmi mi? Gecenin bu saatinde –saat on ikide- beni rahatsız eden kim ise şu an içimden saydığım bütün küfürler kendisine gidiyordu. Ama onun ne suçu vardı ki? Ben bu mesleği kendi özgür, hür irademle seçmiştim. Yatakta doğrulup yanı başımdaki komodinin üzerinden telefonumu alıp arayana bakmadan cevap verdim.

       Telefonun öbür ucundaki kişi olayı kısaca özetlerken ben de ayılmaya çalışıyordum çünkü belli ki gece uzun olacaktı. Saçlarımı ellerimle düzeltirken bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Telefondaki kişiyi pür dikkat dinliyordum bir yandan da. Dolabın sürgülü kapağını çekip artık tamamen yerleştirdiğim kıyafetlerimden elime geçenleri alıp yatağın üzerine fırlattım. ''Peki tamam konumu yollayın en kısa sürede geliyorum.'' Telefonu kapatıp onu da çıkardığım kıyafetlerin yanına yolladım.

      Acelece banyodan çıktığımda saat on ikiyi yedi geçiyordu. Hemen üzerimi giyinip odamdan çıktım. Havalar epey soğumuştu artık. Beytüşşebap'a geldiğimden bu yana geçen iki haftada kaloriferler yanmaya başlamıştı bile. Çelik kapının önünde montumu giyip en uygun ayakkabılarımı kapalı dolaptan çıkardım. Gelen habere göre trafik kazası için gidiyordum ve nereye gittiğini bilmiyordum o yüzden rahat ve her türlü araziye uygun ayakkabıyı seçmiştim. Çantamı boynumdan geçirip kapının kilitlerini döndürmeye başladım. Üçüncü dönüşten sonra kapıyı açıp elimdeki ayakkabılarımı dışarıya bıraktım. Ben ayakkabılarımı giymek için uğraşırken karşı dairenin kapısı açılmış, içeriden iki haftayı vukuatsız geçirdiğim karşı komşum görünmüştü. Ona aldırış etmeden ayakkabılarımı giyip kapımı kapattım. Birkaç kere kilitledikten sonra yine aldırış etmeden merdivenlerden inmeye başladım.

      İki haftadır kapı ağızlarında denk gelip birbirimizi görmezden gelişlerimiz dışında herhangi bir iletişimde bulunmuyorduk. Zaten buna da pek iletişim denmezdi. Ben merdivenlerden inerken onun da beni takip ettiğini adım seslerinden duyuyordum. Apartman kapısını açıp yüzümü yalayıp giden soğuğa ilk adımımı attım. Kapı ardımdan kapandıktan yarım dakika kadar sonra ben arabama binerken yeniden açılmıştı. Yine umursamadım. Böyle hayat daha güzeldi. Çünkü o hiçbir şey yapmasa bile ben o adamın gözlerine her baktığımda kuduruyordum. Gözlerinin rengini çözememek beni çılgına çeviriyordu. O yüzden umursamamak, onu görmezden gelmek, en ufak bir iletişimde bulunmamak benim için mutluluğun formülüydü.

       Gps'den kazanın olduğu yere yola çıktığımda saat on iki buçuğu geçiyordu. Söylediklerine göre yarım saatlik bir yolculuk beni bekliyordu. Aslında gitmeden kazanın detaylarını dinlemek istiyordum fakat beni arayanın asker olduğu haricinde hakkında bir bilgim yoktu ve ben o askeri yeniden aramak istemiyordum. Gidince görecektim nasıl olsa.

       İlçeden biraz uzaklaştığımda henüz çok vakit geçmemişti. Ben olabildiğince hızlı giderken arabamdan değişik bir ses gelmeye başladı ve bu beni bir miktar endişelendirdi. Gösterge panellerine baktığımda herhangi bir olumsuzluk yoktu yani en azından benim anlayabileceğim bir olumsuzluk yoktu. Sadece akü lambası yanmaya başlamıştı. Aküm mü bitiyordu? Arabamdan yükselen ses giderek artıyordu ve ne kadar hızlansam da araba aksine yavaşlıyordu. En sonunda canım arabam hırlayarak durduğunda ben şaşkınlıktan donakalmıştım. Durduk yerde ne olmuş olabileceğini kestiremiyordum. Beytüşşebap'a gelmeden evvel bakımını yeni yaptırmıştım. Bir problem olsa illaki orada belli olurdu. Akümün bitmiş olabileceği ve bu ıssız yerde aküyü depo edecek bir araba olamaması beni endişelendiriyordu.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu