XXII - İSTİRİDYE

24.7K 1.3K 72
                                    





Keyifli okumalar, bol yorumlar


Bölüm şarkısı;

Cem Adrian - Ben Seni Çok Sevdim






Ela gözlüm ben bu elden gidersem, zülfü perişanım kal melül melül...
Kerem et aklından çıkarma beni.
Ağla gözyaşını sil melül melül

-Karacaoğlan


Ceylan'dan



Kaybetmek...

Korkusunu iliklerime kadar yaşadığım ve beni birkaç gündür tedirgin eden duyguydu. Bu yaşıma kadar sahip olduğum çok fazla şey olmadığı için kaybetmenin ne demek olduğunu tam anlamıyla bilmiyordum. Fakat annem öyle bir hayat öğretmeniydi ki küçük yaşında tecrübe ettiği bu duyguyu bana olabildiğince öğretmeye, ileride çok canım yanmasın diye beni bir nevi hayatın en gerçek yüzüne alıştırmaya çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki iyiler her zaman kaybederdi.

Dünyada hiçbir canlıya ya da cansız varlığa bir kötülüğü olmayan, iyilik meleği misali dünyaya gönderildiğine inandığım kadın gibi, annem gibi, biz iyiler hep kaybetmeye mecburduk. O daha küçük yaşında tatmıştı bu duyguyu. Anne ve babasıyla çıktığı şehirlerarası yolculuk hayatının en kara günüydü belki de. Bana göre de öyleydi çünkü sonrasında yaşadıklarının, birlikte yaşadıklarımızın o gece ki kadar acıttığını sanmıyordum. O gece, o elem kaza olmamış olsa belki de bambaşka bir hayatı olabilirdi. Babam olan adamla hiç tanışmamış olabilirdi. Ve hayatı anne ve babasının ona sunduğu pembe hayallerini geçekleştirmekle geçiyor olabilirdi.

Bütün bu ihtimaller dâhilinde pek tabi ben de dünyaya gelmemiş olabilirdim ki kesinlikle gelmeyeceğime inanıyordum. Her şeyden önemlisi bu güçlü ve pamuk kalpli kadınla tanışmamış olurdum ama değerdi. Onun yaşadığı onca şeyin gerçekleşmeyecek olma ihtimali benim dünyaya gelmemden çok, çok daha mühimdi. Eğer bir şans tanınsaydı bana kesinlikle annemin hayatındaki o kara geceyi silip atardım. Başka hiçbir şeyi değil...

Onun yaşadıklarının onda birini bile yaşamamıştım. Yaşasam da onun kadar dayanıklı olabileceğimi sanmıyordum. O kara gecede anne ve babasını kaybetmişti. Günlerce, aylarca tek başına küçücük bedeniyle bir hastane odasında yaşam savaşı vermişti. Sonrasında yaşayacaklarını bilseydi o hastane odasında ölmeyi dileyeceğini biliyordum, yıllar sonra bir gece, babamın zulümlerinden kurtulup kendimizi azat ettiğimiz keder dolu bir gece bana aksini söylese de.

Ölümü hiç düşünmemişti. Evliliğinin berbat gidişatına rağmen bu hayattan vazgeçmeyi hiç aklına getirmemişti. Benim için hayata tutunduğunu biliyordum. Çünkü onun yaşadığı hayatı kimse yaşamak istemezdi. Hayatımızın dönüm noktası olan o gece bana seçme şansım olsaydı, babanla evlenmeden olacakları bilseydim sen doğacaksın diye, benim kızımın yine sen olacaksın diye yine de evlenirdim onunla demişti. Ve ben o gece bana ait bu hayatı onun için yaşamaya karar vermiştim. O benim için yine onca eziyeti çekecekse benim de bu hayatı adayacağım kişinin ondan başka biri olma ihtimali yoktu.

Yalnızlığımın en büyük sebeplerinden biri de buydu işte. Annem özgürlüğüne kavuştuğu gün yeniden doğup hayatı baştan ayağa yaşamaya başladığında bile ben yine onun için yaşıyordum aslında. O kendi hayatında yeni bir çizgi çekerken ben eski çizgimizi silip yeni bir tanesini çizememiştim. Eski çizginin silik varlığında, arafta kalmış bir ruh gibi yaşamaya devam etmiştim. Artık ne onun için yaşıyordum ne de kendim için. Boşvermişliğin içinde kıvranıp dururken bir şekilde hayatta kalmaya çabalıyordum sadece. Hayatıma kimseyi almıyordum. Çünkü alırsam annemin yaşadıklarını yaşayacağımı düşünüyordum.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now