IX - LABİRENT

27.3K 1.8K 159
                                    
















Keyifli okumalar... Bol yıldızlı yorumlar...





umut tükenince yine çarpar mı bir kalp?

-Cem Adrian


Burak'tan

İnsan hayatı boyunca tek düze bir yaşam sürmez. İnişli çıkışlı zamanları olur doğduğu günden öldüğü güne kadar... Bazen sırtına taşıyamayacağı yükler yüklenir, bazen hayatın ballı kaymağını yer. Bazen yalnız kalır, bazen kalabalıklar içinde boğulur...

     İşte benim de hayatım yedi yaşından sonra raydan çıkmıştı. Babamın haberi eve geldiğinde sokakta oyun oynuyordum. Apartmanımıza giren üniformalı insanları gördüğümde ne olduğunu anlamamıştım. Babamın arkadaşları geldi zannedip oyunuma devam etmiştim. Sonra sokaktaki asker abilerden biri yanıma gelip beni apartmanın içine sokmuştu. Eve gitmem gerektiğini söylemişti. Bilseydim birazdan neler olacağını asla o apartmana girmezdim, eve gitmezdim. Çocuk aklımla farkında değildim hiçbir şeyin.

Merdivenleri yavaş yavaş çıkarken işittim o acı çığlığı. Annemin çığlığını... Korkuyla yanımdaki abiye baktım. Bir şey söylemedi. Ağzını bile açmadı. Ben merdivenleri ikişer üçer koşarak çıkarken komşularımız da bir bir kapıya çıkıyordu. Çünkü annem deli gibi bağırıyordu. Evimizin kapısının önündeki kalabalığın arasından sıyrılıp annemin kapı önünde yere düşmüş bedenine sarıldım. Ablam da annemin diğer yanında ağlıyordu. Ve işte o gün değişti benim kaderim. Doktor olmak isteyen hayallerim... İntikam bürüdü gözlerimi, ruhumu, bedenimi. Salt bir intikam duygusu değildi bu bendeki. Bir kişiye karşı hiç değildi. Benim intikamım bir düşünceye, bir davaya karşıydı. Babamın katillerine karşıydı.

Annemin bütün vazgeçirme çabalarına rağmen askeri liseye gittim ben. Babasını teröre kurban vermiş her genç gibi kördü gözlerim. Dinlemiyordum kimseyi. Onun canını alanlardan alacaktım intikamımı. Görmedi hiçbir şeyi, hiç kimseyi perde inmiş gözerim. Asker oldum sonra. Babam gibi korkusuz bir asker. Savaş verdikçe bir şeylere karşı rahatlıyordu ruhum. Ben bunun için doğmuşum diyordu iç sesim. İntikam için seçtiğim bu yolda kendimi bulmuştum aslında. Yarınımın garantisi yoktu. Geceler yorganım, vatan toprağım yastığımdı. Üzerimdeki üniforma ilelebet yoldaşımdı. Tek dayanağım da sırtımdaki silahımdı.
     
      Ve bu gün de yine vatan toprağı yastığım, üniformam yoldaşımdı.

Haberi aldığımızda karargâhtan üç askeri araçla birlikte olay yerine gelmiştik. Güpegündüz o pisliklerin şehrin göbeğinde olay çıkarması kanıma dokunmuştu. Olay yeri çoktan polis güvenliği ile çevrilmişti. Araçtan inip neler olduğunu öğrenmek için emniyet müdürüne yaklaştım. Henüz kimsenin bir bilgisi yoktu. İçeride kaç kişi vardı? Kaçı rehineydi? Ne istiyorlardı? Hiçbir şey belli değildi. Her ihtimale karşı getirilmiş ambulanslar kapıya en yakın yere durdurulmuştu. Meraklı halk uzakta tutulmaya çalışılıyordu. ''Durum nedir?'' Sorum normal hayatta da birbirimizi tanıdığımız emniyet müdürüneydi. ''Henüz belli değil. Gasp için gelmişler onu biliyoruz. Marketten ihtiyaçlarını alıp çıkacaklarmış ama içeride bir şeyler olmuş. Biz gelmeden çıkamadılar.'' Gözlerim markerin kapısına indirilmiş delikli demir kepenklere takıldı. Deliklerden camlı market kapsı seçilebiliyordu ama içeri görünmüyordu. ''Rehine?'' İşte asıl önemli olan kısım buydu. Kaç rehineleri vardı? Kaç masum insanın canı tehlikedeydi. ''Bilmiyoruz. En az iki market çalışanı içeride. Müşteri var mı emin değiliz.'' İşte bu kötüydü. Çok kötüydü. Rehine olmasa dim direkt içeri girip hepsinin canına okuyabilirdik ama rehine söz konusu olduğu için bunu yapamıyorduk. ''Amirim karşı dükkânların güvenlik kameraları detaylıca incelendi. Altı kişilik bir gruplar. Onlardan önce markete bir kadın müşteri girmiş. Kadın girmeden önce markette müşteri yokmuş. İçeri de de iki market çalışanı var. Yani toplam üç rehine.''

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now