XXVIII - TİN

15.3K 1.2K 230
                                    







Keyifli okumalar, bol bol yorumlar... Beni nerede bulacağınızı biliyorsunuz, bekliyorum





Bölüm Şarkısı;

Merve Deniz - Kurşun Adres Sormaz ki





Günahın özü ise seni sevmek, cezam cehennem olsun...

-Kenan Doğulu


      Saliselerin saniyeleri, saniyelerin de dakikaları kovaladığı kısa denilebilecek zamana karşı bana bir ömür gibi gelen o anlarda, hani derler ya insanın hayatı gözünün önünden bir film şeridi gibi geçer tam olarak öyle bir şey yaşıyordum. Gözümün önünden geçenler belki de yirmi sekiz yıllık hayatım değildi. Ama hayatımdı. Hayatımın anlamıydı. Geçirdiğimiz kısa vakte rağmen hayatım olan adamdı... Burak'tı.

      Hayatım Burak'tı benim. Çünkü ben çoktan Burak olmuştum. Tenim, tenine karıştığında Burak kokmuştum. Nefesi saçlarıma değdiğinde ben Burak'ın olmuştum. Bu yaşıma kadar değersiz gördüğüm yaşamımı anlamlı kılan tek kişiydi o. Belki de bana, benim ben olduğumu hissettiren tek adamdı. Bebeğimin babasıydı.

     Gözümün önüne düşen yüzünü, duyduğumda tüylerimi diken diken eden sesini, sarıldığından vücuduma yayılan sıcaklığını, başımı gömdüğüm göğsünden burnuma dolan kendine has kokusunu... Hepsini aynı anda anımsıyor, içinde bulunduğum anın verdiği heyecanla onu hatırlamaya çalışıyordum.

      Hatırlamaya çalışıyordum çünkü bana aklımı kaybettiren o televizyon spikerinin sesi hala kulaklarımda çınlıyordu. Onlarca mermi sesine rağmen o spikerin hayatımı karartan haberi beynimde uğulduyordu.

      Korkuyordum. Burak'ın nefesinin kesildiğini düşünmekten korkuyordum. Ona bir şey olması ihtimalinden, gözlerimle gördüğüm cayır cayır yanan karargâhta olması ihtimalinden korkuyordum. Ölmekten değil de, onu bir daha görememekten korkuyordum. Ondan hediye içimde taşıdığım canı koruyamayacağım için korkuyordum. Ölüm korkusunu, onlar için yaşıyordum.

       İnsan hayatında kaç kere yaşardı ki ölüm korkusunu? Ben bu korkuyu biliyordum. Yaşamıştım daha önce. Burak'ı Irak'ta o hastane koridorunda beklerken yaşamıştım. Daha ona olan hislerimin farkında bile değilken ölüm korkusunu tatmıştım. Kendi nefesimin derdi değildi benimkisi. Bana nefes olan adamın soluklarıydı...

      Gözlerimden akan yaşlar başımın altına, uzandığım parkenin üzerine doğru akarken sırtımda hissettiğim sahiplenici ellerden başka kimsem yoktu o an. Bir de varlığını ben buradayım dercesine belli ettiğini sandığım bebeğim vardı. Karnımdaki o tuhaf duygu düşündürtüyordu bana bunları. Ellerimin altında ben de onu korumak için çırpınırken anne olduğumu hissediyordum, ilk kez.

       Şimdi anlıyordum. Afife Hanım'ın çocuklarım için canımı bile veririm demesini. Bir anne verirdi. Evladı için canı neydi ki... Yeter ki o yaşasındı, yeter ki o nefes alsındı.

       Afife Hanım da kendi evladı için canını vermeye hazırdı. Hissedebiliyordum bunu. Bedenime sardığı kolları, kulağıma fısıldadığı teskin lafları buna işaretti. Benim için mi yapıyordu, yoksa oğlunun bebeği için miydi bilmiyorum. Zaten bir önemi de yoktu. O an düşündüğüm milyonlarca şeyden en önemsiziydi bu. Ben şu an benden kilometrelerce uzakta yaşayıp yaşamadığını bilmediğim adamın yasını tutarken başımın üzerinde uçan mermileri umursamıyordum.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now