XV - MİSAFİR

26.9K 1.7K 182
                                    






Keyifli okumalar, bol yorumlar....








Mutluluğu sende bulan senindir, ötesi misafir.

-Mevlana



       Kendinizden emin olmadığınız, hep bir ikilemde kaldığınız, kararsızlığın en doruklarını yaşadığınız anlarda ne yapıyorsunuz? Daha önce hiç yaşamadığım bu durumda ben de ne yapacağımı bilmiyordum. İçimde akan ılık sıvı Burak'ın adını duyduğumda bile sıcaklığını arttırıyor beni bambaşka duygular içine çekiyordu. Etrafımda sorabileceğim hiç kimseyi bulamıyor, işin içinden çıkamıyordum. Büyük bir bocalama yaşıyordum. Kendimi Burakla bir geleceğim olmadığına ikna çabalarım her geçen gün artıyordu. Çünkü olayı bütün yönleriyle objektif olarak düşünüyor, ölçüp biçiyordum. Ve doğru sonuca, mantıklı sonuca ulaşıyordum. Fakat kalbim o sonuçtan hiç memnun olmuyor genelde isyan bayraklarını çekiveriyordu.

       Burak'ı görmediğim dördüncü günün akşamındaydım ve canım çok sıkılıyordu. Başıma gelen olaylardan sonra işe bir süre ara vermemi ve evde kendimi dinlememi söylemişlerdi. Aslında Beytüşşebap'tan uzaklaşmamın çok daha doğru olacağı fikri ise bu sıralar herkes tarafından dile getiriliyordu fakat ben izinli olsam da görev yerimden uzaklaşmak istemiyordum. İtiraf ediyorum biraz da Burak'tan uzaklaşmak istemiyorum. Eğer Burak söz konusu olmasa annem ne yapıp eder beni buradan götürürdü. Çünkü burada kaldığı her Allah'ın günü gitmemiz gerektiğini söylüyor, bana baskı yapıyordu. Ankara'dan gelen haberle görev yerimi değiştirebilecekleri seçeneğini de kabul etmem için yalvarıyordu. Buna sıcak bakmıyordum çünkü bu benim işimdi. Burası değilse başka bir yerde yine tehlikedeydim. Bu bir gerçekti. Üstelik ben gitsem yerime gelecek meslektaşım yine aynı tehlikeyle karşı karşıyaydı. Ve en önemlisi korkup kaçmak bana göre değildi.

       Anneme görevime burada devam edeceğimin altını kalın çizgilerle belli ettikten sonra çok fazla bu mevzu ortaya gelmemişti. Ama onun bunu unuttuğunu hiç sanmıyordum. Burak'ın da aynı dertten mustarip olduğunu ve onunda görevine son verilmezse burada devam edeceğini annesiyle kahvaltı ettiğimiz gün yaptıkları tartışmada öğrenmiştim. Zaten Burak da korkup kaçıp gidecek bir adam değildi. Hayatını bu mesleğe adamış, babasının izinden giden bir adamdı o. Şimdi onu biraz daha iyi anlıyordum. Bazılarımızın aksine o babasına koşulsuz bir bağla bağlı olan biriydi ve onun emanetine, vatanına hıyanet etmeyeceğine emindim.

        Burak'ın babasının o çok küçükken şehit olduğunu da onların ailecek yaptıkları üstü kapalı konuşmadan çıkarmıştım. Onun adına üzülmüştüm çünkü Burak'ın canını yakan bir şey artık benimde canımı yakıyordu. Ve ben bunun önüne geçemiyordum.

       Annesinin varlığı onun evine istediğim zaman girip çıkamama engel olduğu için dört gündür hasrettim onun o ifadesiz yüzüne, renksiz gözlerine. Cesaret edip gidememiştim. Çünkü Afife hanım herkese ne kadar yakın davranıyorsa bana da bir o kadar uzaktı. Bakışlarındaki soğukluk ve birazcık da olsa nefret o kadar belliydi ki ben de onun damarına basıp çok fazla gözüne batmak istemiyordum. Annem sık sık Burak'ı ziyaret ediyordu ve ben her seferinde bir bahane bulup gitmiyordum. Haberleri annemden, Burak'ın pansumanını yapan Meral'den ve her gün hiç atlamadan onu yoklayan Hatice teyzeden öğreniyordum.

       İki gün önce de yine kimseyi dinlemeyip hiç dinlenmeden yeğenleriyle oynarken dikişlerinin zorladığını da biraz önce akşam oturmasına gelen Meral'den öğrenmiştim. Ondan sonrası benim için yoktu çünkü onun iyi olup olmadığı düşüncesi bir karabasan gibi üzerime çökmüştü. Meral iyi olduğunu söylemişti ama gözümle görmeden, sesini duymadan emin olamıyordum. Bu saatte kapısına dayanıp iyi misin diye sormak da olmazdı zira Afife hanım faktörü karşı dairenin kapısına uzaktan bakmama bile engel oluyordu. Bu saatte telefona sarılıp aradığımda da yanlış düşünmesini istemezdim. Çünkü onun bana karşı herhangi farklı bir şey hissetmediğine uzun uğraşlar sonucunda kanaat getirmiştim.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now