XXX - ÇINAR

19.8K 1.1K 82
                                    




Keyifli okumalar, bol bol yıldız ve yorumlar....






Bölüm şarkımız;

Kırık Kalpler Durağında- Candan Erçetin






....Su basında durmuşuz,

çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.

Suda suretimiz çıkıyor,

çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün.

Suyun şavkı vuruyor bize,

çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.....

-Nazım Hikmet




Karanlığın içinden uzanan aydınlık bir ele tutunmuş, kalbimin boş odalarını doldurmaya başlamıştım. Ellerimle döşediğim köhne odalar geleceğimin sarayı, hayallerimin sığınağı olmuştu. Dışarıda kar, kış, kıyamet vardı. Bense güvenli limanımın kanatları altında, artık yıkılmaz sandığım çatımın korunaklı duvarlarına sarılmıştım. Sıcaktı. Hiç bu kadar sıcak olmamıştı. Buz tutmuş kalbim o sıcaklıkta erirken ben ilk defa gerçekten ısındığımı hissediyordum.

Bu güne kadar hep üşümüş, beni ısıtacak bir sıcaklık aramış durmuştum. Küçücük bir çocukken tek başıma kaldığım odamın soğuk duvarlarından hep kaçmış, ısıtamadığım yatağımın içinde kendime kurduğum kâğıttan gemilerime, rüyalarımda gördüğüm hayallerimi bindirmiştim. Bir gün gelecek ve ben o gemileri sularla buluşturup uzak diyarlara yollayacaktım. Belki ben de binerdim o gemiye ve yaşadıklarımdan, hayatımın gerçeklerinden kurtulurum zannediyordum. Yine yorganımın soğukluğuna, sıcak olacağına inandığım gelecek günlerin umuduna tutunduğum gecelerden birinde değişmişti benim bütün hayatım. Aslında hem mahvolmuştu hem de bambaşka bir yöne sapıp ilk defa huzura ermişti.

Uykunun kollarına teslim olmaya çalıştığım sekizinci yaş günüme saatler kala beni uykumdan eden bağırış çağırışa alışkındım aslında. Korkuyla kenarını sıktığım yorganım gözyaşlarımla ıslanmaya başlamıştı bile. Başım yorganın içinde sanki gelecek, gelebilecek tehlikelerden korunabilecek gibi sığınıyordum işte. Bağrış çağrışın alışkınıydım. Kendimi bildim bileli, aklım erdi ereli alışkındım. Yüksek sese nefretimin temellerinin atıldığı günlerdi. Fakat ne ben susun diyebiliyordum ne de o sesi susturabilecek bir şey yapıyordum.

''Yeter artık yeter!'' Gözlerimi kapattığım bir andı yine. Duyduğum o kalın sesten hem bir o kadar korkuyor hem de sanki o sese karşı gelebilecekmişim gibi hissediyordum. Gelebilir miydim? Sanırım gelmiştim. O gece yeni yaşımın ilk saatlerinde ben odamdayken oturma odasından gelen gürültülü kavga sesine karışan camın kırılma sesi son nokta olmuştu benim için. Uçlarını sıkmaktan parmak boğumlarımın beyazladığı yorganı üzerimden atık küçük ayaklarımı yatağımdan sarkıttım ve koşar adım oturma odasına doğru ilerlemeye başladım. Annemin ağzından kaçan çığlık beni odamın kapısından çıkarken karşılamış, daha hızlı koşmama sebep olmuştu.

Nihayet oturma odasının kapısına vardığımda ne görmeyi beklediğimi bilmiyordum. Annem yerde kırılan bardağın kesiklerini toplamaya çalışırken elini kesmişti. Elinden akan kan parkenin üzerine damlarken ben de öylece kapı eşiğinde kalakalmıştım. Sekiz yaşındaydım ve bir çocuğun görmesi gerekenden -aslında hiç görmemesi gerektiği halde- çokça kavga, gürültü görmüştüm. Ve belki de dünyada en çok ihtiyaç duyduğum bir şeyin eksikliğini hissediyordum. Ona ait bir sıfatı olmasına, yanımda olmasına rağmen... Kendi babamın, hayatta, nefes alan babamın eksikliğini hissediyordum.

LAHZA  s o n  d e m  (TAMAMLANDI) #wattys2020Where stories live. Discover now