#44 - Gerçek Kahraman

Start from the beginning
                                    

İlk önce silah büyük bir gürültüyle düştü yere.

Sonraysa... Mert.

Onur, elleri iki yana açılmış bir şekilde şok içinde Mert'e bakarken, Mert de inanamazmış gibi karnına, karnındaki kırmızıya bulanmış ellerine bakıyordu.

Elleri kan içindeydi.

Kalbim... Kalbim, kan içindeydi.

Bu olanlar o kadar beklenmedikti ki hiç kimse yerinden kıpırdayamadı. Herkes ne olduğunu idrak etmeye çalışarak Mert'e bakakaldı. Çocuklar, öğrenciler, hocalar... Hatta Onur bile kaskatı kesildi. Ta ki ortalığa bir çığ gibi düşen o koca çığlığa kadar.

O çığlığın sahibi bendim.

O çığlığın sahibi, kalbimdi.

Kolumdaki çanta kayarak yeri boyladığında kâbustan uyanmışçasına kendime geldim ve koştum. Mert'e koştum. Kahramanıma koştum. Son zamanlarda beni ayakta tutan tek kişiye koştum.

Tek koşan ben değildim. Çığlığımın ardından art arda haykırışlar yükselmiş ve herkes telaşla ileri atılmıştı. Feza, önünde duran Onur'un omzuna çarparak yere çöktükten sonra iki büklüm duran Mert'i kaldırarak göğsüne yasladı. Derin, olduğu yerde çömerek ağlama krizine girerken Kamer, Onur'u tuttuğu gibi yüzüne sıkı bir yumruk geçirdi. Koray'la Gökay da Mert'in önüne yığıldıklarında bir anda kendimi aralarında buluverdim.

Birileri polis diye bağırıyordu, bazıları ambulans diye haykırıyordu. Benimse dudaklarımdan dökülen tek bir şey vardı.

Mert. Mert. Mert. Mert.

Ellerim benden bağımsız bir şekilde Mert'in karnının üzerindeki ellerinin üzerine kapanırken içimde sakladığım serzenişlerimi dışa vurdum.

"Mert! Mert! Mert!"

Feza, Mert'in omzuna yaslanmış yüzüne dokunurken telaşla bağırdı. "Mert! Kardeşim aç gözlerini! Gözünü seveyim aç Mert! Abi ne olur aç, ne olur!"

Mert'in kapalı gözlerine bakarken ağlamam iyice şiddetlendi. Ellerimi, ellerinin üzerine bastırmaya devam ediyordum. Ellerim daha dakika olmadan Mert'in kanıyla boyandığında korkudan aklımı kaybedeceğimi sandım. Kanaması çoktu. Durmuyordu, durduramıyordum.

Bir anda boynumda hissettiğim parmaklar beni irkilttiğinde ben daha ne olduğunu anlayamadan Koray, boynumdaki atkıyı çıkararak elime tutuşturdu.

"Karnına bastır, iyice bastır!"

Dediğini yaptım. Kampüste ambulans sireni duyulana kadar ağlamaya, ona seslenmeye ve elimdeki atkıyı karnına bastırmaya devam ettim.

Sonrasında yaşanan her şey benden bağımsız bir şekilde gerçekleşmişti sanki. Ambulansın yanımıza gelmesi, görevlilerin Mert'i sedyeye bindirmeleri, kimseyi umursamadan görevlilerin ardından ambulansa binişim, gözyaşlarımın arasından Mert'e yapılanları izleyişim, bitmek bilmeyen bir yolculuğun ardından hastaneye gelişimiz ve Mert'i soktukları ameliyathanenin kapısının önünde kalışım...

Olayların başkahramanıydım belki ama sanki uzaktan izlemişim gibiydi her şeyi. Yaşayan bendim lakin fiziksel hiçbir şey hissetmiyordum. Kalbimdeki acıdan başka hiçbir şeyi hissetmiyordum.

Allah'ım ne olur bir şey olmasın. Ne olur, ona bir şey olmasın.

Ameliyathane kapısının hemen yanındaki duvara sırtımı vererek usulca kayarak yere çöktüm ve Mert'in kanına bulanmış ellerimi izleyerek ağlamaya devam ettim. Ambulansla geldiğim için kimse yoktu yanımda. Gerçi olmaları benim için faydasızdı; kimseyi işitmiyordum, kimseyi görmüyordum.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now