#43 - Koca Bir Karanlık

En başından başla
                                    

Beril'e ithafen "Güzelim, sen Mert'i buradan uzak tutsan bize en büyük yardımı etmiş olursun zaten," diye mırıldandı. "En son dayanamayıp mutfaktan kovmuştuk ama bakışlarından anlaşıldığı üzere aklı başına gelmemiş."

Beril'in bakışlarının bana kaydığını hissettiğimde başımı kaldırarak ona döndüm. Dokunsam gülecekmiş gibiydi, kendini zor tutuyordu. Ne vardı yani yemeklere sulanıyorsam? İnsanlar sadece başka insanlara sulanacak diye bir kaide yoktu ya!

"Ben onu içeriye götüreyim en iyisi."

Beril, kızlara ithafen konuştuktan sonra yanıma gelerek kolumdan tuttu ve "Hadi Mert," dedi. "Kızların ayağına dolanmayalım da işlerini çabuk bitirsinler."

Beni, küçük bir çocukmuşum gibi avutmaya çalışmasına bozularak "Ben burada iyiydim ama ya," diye mırıldansam da beni içeri yönlendirmesine karşı çıkmadım. Oturma odasına girdiğimizde -kolumu salondayken bırakmıştı- söylene söylene ilerleyerek ikili koltuğa attım kendimi.

"Bu ne arkadaş ya? Neyi sevsek suç! Hep bir engel, hep bir engel... Benimki de can yani!"

Beril, kıkırdayarak yanıma oturduğunda ona yandan yandan baktım. Hayır, sözlerimi dinlememiş gibi gülüyordu bir de vicdansız. Gülüşünden öpemedikten ya da seni gülerken doya doya izleyemedikten sonra gülmesinin bana ne faydası vardı?

Niye sevdiklerim benden esirgeniyordu?

Bari yemek yiyebilseydim...

"Çocuklar gelmeden sofra bozulmasın diye izin vermiyorlardır, azıcık sabret."

"Masanın düzeni bizim çocukların çok umurunda ya sanki..." diye homurdandım. "Ben neysem onlar da o. Yani yalnızca yemek görecek gözleri, masayı değil. Hem böyle olmasa bile onlar yabancı mı? Ne gerek var mutfaktan kovmaya yani..."

Beril, nihayetinde gülmeye son vererek başını eğdi ve düşünceli gözlerle baktı yüzüme.

"Sen gerçekten çok açsın."

Ona inanamazmış gibi bakarken "Yavrum, ben ne diyorum iki saattir ya?" diye söylendim. "Aç olmasam niye sızlanayım bu kadar?"

Bana, suç işlemiş bir çocuk gibi bakarken "Ne bileyim, ben her zamanki gibi şey yapıyorsun sandım," diye mırıldandı.

Kaşlarımı çattım. "Ne yapıyorum?"

"Yani sen hep açsın ya, onu kastettim."

"Beni tanımış olman güzel," diyerek başımı salladım. "Ama şu an açlığın zirvesindeyim, çünkü en son gece yatmadan önce yemek yemiştim."

"Ha," dedi, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken. "Geceleyin uykunda spor yaptın herhalde..."

Ona yalandan kötü kötü baktım. "Geç sen dalganı, geç..."

"Ya, tamam, tamam," diyerek ayaklandı ve oturunca toparlanan kazağını şöyle bir düzeltti.

"Nereye?" diye sordum kaşlarımı alnıma doğru kaldırırken.

Önüne gelen saçını kulağının ardına sıkıştırarak "Senin için poğaça çalacağım," diye mırıldandı. Bir an dediklerini idrak edemediğimden "Ha?" dedikten sonra zihnimde uygun yerlere yerleşen kelimelerle birlikte gülmeye başladım. "Sen ciddi misin?"

Omuzlarını dikleştirerek "Evet," dedi ve kararlı bakışlarla baktı bana. "Su içmeye gitmiş gibi yapıp onlara çaktırmadan bir tane poğaça çalacağım. Çocuklar gelene kadar idare edersin artık."

Yüz ifadesine daha fazla dayamayarak başımı geriye atıp seslice gülmeye başladığımda sinirlenerek yumruk yaptığı küçük elini omzuma indirdi ve "Ne gülüyorsun ya?" diye söylendi. "Haline üzüldüm ve kendimi tehlikeye atmak pahasına mideni düşündüm şurada!"

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin