#42 - Görülmeye Değer Sevgi

Start from the beginning
                                    

"Merhaba."

Duyduğumuz sesin ardından Güneş'le aynı anda yan tarafımıza döndük ve dudaklarına yerleştirdiği çok da samimi olmayan bir gülümsemeyle bize bakan Beril'i gördük. Güneş'i, Beril için dakika saydığımdan fark edememiştim. Güneş'le konuşurken de Beril'in buraya geldiğini görmemiştim. Biraz tuhaf bir durumun ortasında kalmıştım sanki.

Şaşkınlığımı hızla üzerimden attıktan sonra "Merhaba," deyip yanımdaki sandalyeyi çektim ve "Otursana," diyerek işaret ettim. Beril, omzundaki çantasını kucağına alarak yanıma oturduktan sonra Güneş'e döndü ve aralarında kısa bir bakışma geçti.

Bu hem kısa hem de fazlasıyla garip bir bakışmaydı.

Güneş, Beril'den ayırdığı bakışlarını kolundaki saatine indirdi ve "Ah, derse az kalmış," diyerek bana döndü. "Kahvemi alıp amfiye dönsem iyi olacak. Sonra görüşürüz olur mu?"

"Tabii tabii, görüşürüz."

Güneş, cevabımın ardından Beril'e dönerek nazikçe gülümsedi ve ondan da aynı şekilde karşılık alarak sandalyesinden kalkıp yanımızdan ayrıldı.

"Beni tek başına beklediğini sanıyordum?"

Gözlerimi, Beril'in ifadesini anlamlandırmakta zorluk çektiğim yüzüne çevirerek "Tektim zaten," diye mırıldandım. "Az önce geldi Güneş."

Masanın üzerine koyduğu ellerini yan yana getirerek parmaklarını birbirine geçirdi. "Verdiği karardan vazgeçmiş anlaşılan."

Bir an neyden bahsettiğini anlamayarak "Hangi karar?" diye sordum ve hemen sonra beynim çalışarak ima ettiği şeyi anlamamı sağladı. Bu yüzden o daha bir şey diyemeden "Ha, bizimle konuşmama şeysini diyorsun... Bilmem, yani özellikle sormadım. O nasıl iyiyse ben de öyle iyiyim, sonuçta Güneş sevdiğim bir arkadaşım. Onu kaybetmek benim için üzücü olur."

Dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı ve "Anladım," diye mırıldandı. Bu durgun halini neye yoracağımı kestiremediğimden "Gidelim mi?" diye sordum.

Bir kez daha salladı başını. "Olur."

Masadan kalkarak kantinin çıkışına doğru ilerlerken Beril'in oldukça durgun olması canımı sıktı ve daha fazla dayanamayarak sordum. "Beril, bir şey mi oldu? Canın sıkkın gibi duruyor."

Önümüzdeki insanları izlemekle meşgul olan elalarını yavaşça bana çevirip "Yo," dedi. "İyiyim ben, sadece biraz yorgunum."

Yürümeyi bırakarak ona döndüm ve "Yorgun musun?" diyerek kaşlarımı çattım. "Eğer çok kötüysen benimle gelmene gerek yok, yani mecbur hissetme kendini. Altı üstü birkaç kazak alacağım sonuçta."

"Hayır, hayır," diyerek başını salladı. "Önemli bir şey değil, gelebilirim."

Kaşlarımı havaya kaldırarak "Emin misin?" diye sordum. "Evet," diyerek onayladı beni. "Hem Derin'e o kadar söz verdim, gelmemezlik yapamam."

"Eğer Derin için-"

"Mert, gelmek istiyorum."

Lafımı gayet ciddi bir tavırla kestiğinde iç geçirdim ve "İyi madem," diye mırıldandım. "Gidelim."

Beril'le alışveriş merkezine gidiyorduk ve bu elbette ki Derin'in başının altından çıkmıştı. Daha doğrusu en son Berillere yemeğe giderken giydiğim beyaz kazağımı yanlışlıkla renklilerle yıkatarak kazağımı giyilmez hale getirdiği için olmuştu. Hanımefendi en sevdiğim kazaklarımdan birinin felaketi olmamış gibi kazağın zaten eskimeye yüz tuttuğunu ve yenisi almam gerektiğini söyleyerek tabiri caizse zeytinyağı gibi üste çıkmıştı. Kış geldiği için zaten kendime birkaç şey bakma mecburiyetinde olduğum için bu durumu kabullenmekten başka bir şey yapamamıştım.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now