#39 - Yetmeyen Kalp

En başından başla
                                    

Yanlış anlaşılmasın, şiddet yanlısı bir insan değildim. Ancak bazılarının da dayaktan başka bir şeyden anlamadığı ve bolca hak ettiği de bariz ortadaydı.

Beril, eve çıktıktan sonra da bir müddet sessizce ağlamaya devam etmişti. Suzan Abla onun için de epey endişelenmişti. Okulu, dersleri falan zaten çoktan boş vermiştik. Ben yalnızca bir ara çocuklardan birini arayıp gelemeyeceğimi haber vermiştim o kadar.

Aradan biraz zaman geçince -ambulans gelip Eray itini aldıktan bir on dakika kadar sonra- Beril, gözyaşlarını durdurmuş ve buraya gelmek istediğini söylemişti. İsteğini geri çevirmemiştim, çeviremezdim de zaten zira bunu yapabilecek gücüm yoktu.

Evden çıkıp buraya geldiğimizden beri ikimiz de hiç konuşmamıştık. Beril, buraya gelince de biraz ağlamış ve sonra kendi kendine durmuştu. Ağlaması ondan daha fazla benim içimi yakmıştı ama ağlamamasını da söylememiştim. Çünkü söylesem kendini ağlamamak için zorlayacaktı ve belki de rahatlayamayacaktı.

Kayalara oturduğumuzdan beri gözleri hep karşıdaydı, bana hiç bakmamıştı. Bense ondan başka hiçbir yere bakmamıştım. Bunun farkında olduğunun da bilincindeydim ayrıca, çünkü insan tuhaf bir şekilde hissediyordu kendisine bakıldığının. Hele ki aramızda hiç mesafe yokken fark etmemesi imkânsızdı ancak bundan rahatsız olduğunu belirten bir şey de yapmamıştı.

"Sıkılmadın mı?"

Fazlasıyla kısık ve ağlamaktan dolayı çatlamış sesi, aramızdaki sessizliği delip geçtiğinde hafifçe irkilsem de büyük bir tepki vermedim. Yalnızca avuç içime yasladığım kafamı hafifçe oynattım ancak bunu yaparken de bakışlarım onda kalmaya devam etmişti.

Hafifçe boğazımı temizleyerek sesimi bulduğumda "Sen sıkılmadın mı?" dedim, sorusuna soruyla karşılık vermeyi daha uygun bularak. Bana dönmese de başını hafifçe kaldırıp gökyüzüne baktı. "İnsan böylesine güzel bir sonsuzluğu izlerken nasıl sıkılabilir ki?"

Dilimin ucunu dudaklarımın üzerinde gezdirdikten sonra gözlerimi ondan ayırmadan usulca konuştum. "Haklısın, insan böylesine güzel bir sonsuzluğu izlerken sıkılamaz."

Beril, sözlerimin üzerine buraya geldiğimizden beri ilk kez çevirdi bakışlarını bana. Kızarık elalarındaki şaşkınlığı ve soru işaretlerini olduğum yerden rahatça görebiliyordum. En son gözyaşlarının ıslattığı dudaklarını birbirine bastırıp birkaç saniye yüzümü izledi yalnızca. Ne dediğimi anlamaya çalışıyor gibiydi.

"Aynı şeyden bahsettiğimize emin miyiz?"

Yanağımı avuç içimden ayırmadan dudaklarımı hafifçe büzdüm. Verdiğim kararın arkasındaydım, bundan böyle kaçmak yoktu. Şu an duygularımı itiraf edecek gücüm yoktu belki ama bir şeyleri belli etmekten de çekinmeyecektim.

"Pek sanmıyorum."

Bana kısa bir süre daha hiçbir şey demeden baktıktan sonra vücudunu tamamen benden tarafa çevirdi ve başını omzuna doğru eğdi. Gözlerindeki soru işaretleri yerini koruyordu ancak şaşkınlık için aynı şeyi söyleyemeyecektim.

"Ben gökyüzünden ve denizden bahsediyordum," diye açıklama yaptı. Bunun farkındaydım zaten ancak belli etmedim. Kaşlarımı usulca yukarı çıkardıktan sonra "Öyle mi?" diye sordum, en ufak bir şaşırma belirtisi göstermeden. "Eh, o halde aynı şeyden bahsetmiyormuşuz."

Sahi, bu sözlerim cesurca mıydı gerçekten? Bence değildi, hem de hiç değildi. Cesur olsaydım eğer şu an söylerdim ona nasıl âşık olduğumu. Dökerdim içimi, göğüs kafesimi kırıp kalbimi gösterircesine koyardım ortaya hislerimi. Ancak ben cesur falan değildim. Reddedilmekten ve karşılık alamamaktan korkan zavallının tekiydim.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin