she didn't make it

Start from the beginning
                                    

Luke ve sen aklıma gelince, çıldıracak gibi oluyor, sizi düşünen bütün hücrelerimi tek tek kazımak istiyorum.

Ne hale gelmiştim birden bire?

Derin bir nefes verip gözlerimi kapadığımda, telefonumun sesi tekrardan arabayı doldurdu. Anlayışsızlıklarına kızarak, telefona uzandım ve açarak ahizeyi kulağıma tuttum. "Ne var, Utah?"

"Ben Daisy."

Her ne sikimse. "Ne oldu?"

"Neredesin Zayn? Seni merak ediyoruz."

Cevap vermeyerek denizi izledim. Daha sonra ahizedeki sesten hışırtılar geldi ve kulağıma fısıltılar doluştu. "Zayn, o çok üzgün."

Ben de çok üzgündüm.

"Gittiğinden beri ağlıyor. Bir türlü susturamadım."

Akıttığı her gözyaşı, sanki yüreğimden bir parça götürüyormuş gibi kalbim acırken, kendimi avutmaya çalıştım. Kendisi bunu istemişti.

"Öyle yapmak istememişti, Zayn. Bir anda boş bulundu."

Alayla güldüm. "Bu bir bahane mi? Ya da özür?"

Daisy, fısıldayarak konuşmasına devam etti. Belli ki Juliet'ten gizli konuşuyordu. "Tabiki de değil. Ama söylediklerin çok ağırdı, Zayn. O asla senin dediğin gibi bir şey yapmak istememişti."

"Onun yaptığı da ağırdı, Daisy." Yüreğimin ağırlığı sesime yansıdı. "Yapabileceğim bir şey yok. Sinirim geçene ve mantıklı düşünene kadar beni aramayın."

Telefonu kapattım ve sessize alıp kenara koydum. Umarım bir daha aramazlardı.

Aynı şeyi Elicia'ya yapsaydım ne olurdu? Juliet beni mahvederdi. Ve mahvetmekte haklıydı da.

Gözlerimi kapatıp beynimi rahatlatmaya çalıştım. Arabanın rahatsız koltuğunda pek mümkün olmasada, uykunun sıcak kollarının arasına girme çabam süregeldi.

Mayışmış hâlde gözlerimi açtığımda, kaç saat geçti bilmiyordum. Hava oldukça kararmış, denizin haşin dalgaları artmıştı.
Uyuyabilmiştim sonunda. Rahatsız deri koltuğa rağmen, uykum galip gelmişti. Şimdi kendimi daha iyi hissediyordum.

Saate bakmak için yan koltuktaki siyah telefonu elime aldım. Kilit tuşuna basmamla, ekran parlaklığı çok yüksek geldi ve hemen gözlerimi kıstım.
Gözüm alıştığında saatten çok, bildirim panelini kaplayan bildirimlere yoğunlaşmıştım. Daisy'den 12 arama, Utah'dan 8 arama, annemden 3 arama vardı. Ayrıca Juliet'de bir defa aramıştı.

Ne oluyordu, sikeyim?! Her yalnız kalmak istediğimde, illa bunu bozacak birileri mi olacaktı?

Umursamayıp telefonu kenara koyacakken, Daisy bir kez daha aradı ve, bir daha beni aramayın, demek için hışımla telefonu açtım. "Daisy, bir daha beni-"

"Juliet'in annesi kalp krizi geçirdi." Daisy'nin ağlamaklı sesiyle kurduğu cümle, hızlıca doğrulmama ve cümlenin ağırlığını idrak etmeme sebep oldu.

"Ne?"

"Kurtaramadılar."

Sikeyim, Juliet'in annesi ölmüş müydü?! Bu nasıl mümkün olabilirdi?

Çocukluğumdan beri teyzem yerine koyduğum kişi, gitmiş miydi yani? Bizi bırakıp, seni bırakıp terk mi etmişti Juliet?

Nasıl da üzülmüşsündür kim bilir. Senin için atan kalbim, sana duyduğum üzüntüyle dolup taşıyor ve bu taşkınlık yüreğimi öyle sıkıyor ki, ne yapacağımı bilemiyorum.

in love w you//zmWhere stories live. Discover now