Teklifi beni mutlu ettiğinde "Çok isterim," dedim, hemen. "Hem Suzan Abla'nın yemeklerini de çok özledim." Duraksadım ve özlemle içimi çektim. "Yaprak sarmayı annemden bile güzel yapardı."

Beril, tepkime içten bir şekilde güldükten sonra "Yemeğe bu kadar düşkün olmasan nasıl biri olurdun, çok merak ediyorum," dedi ve ekledi. "Aklın fikrin yemekte senin de yani."

Bir elimi kupadan çekerek ileri uzattım ve işaret parmağımı yüzüne doğru kaldırdım. Kafamı yavaşça iki yana sallarken "Duymamış olayım," dedim, tüm ciddiyetimle. "Yemeğe olan sevdam olmasa ben bir hiçtim. Şu an Mert Atalay olarak bir dünya markasıysam, bunu yediğim öğünlere borçluyum. Olmasalardı, olmazdım."

Beril, abartılı sözlerime kahkahalarla gülmeye başladığında sırıtarak onu izledim; ta ki telefonumun zil sesini duyana kadar. Bakışlarımı zar zor Beril'in gülerken kıstığı gözlerinden ayırarak cebimdeki telefonu çıkardım ve kimin aradığına baktım.

Koray arıyor.

Gözlerimi devirdikten sonra kupamı sehpanın üzerine yerleştirdim ve telefonu açarak kulağıma götürdüm. Muhtemelen provası bitmişti ve dadanacak yer arıyordu. E, bugünkü muhteşem satış harekâtını başlatan kişiye kolay kolay yüz verir miydim?

Cevap vermeme bile gerek yoktur sanıyorum.

Beril, dudaklarını birbirine bastırarak kahkahasını sonlandırdığında sesimi ciddi tutmaya özen göstererek konuştum.

"Efendim?"

Koray'ın sesimi duyduğunda derince soluklandığını işittim.

"Abi, neredesin?"

"Nerede olacağım kardeşim?" dedim ters ters. "Sizler tarafından ekildiğim için evime geldim."

Beril, gözlerini yüzüme dikmiş, ilgiyle beni izlerken dikkatimi telefona verme konusunda zorluk yaşamıyorum desem yalan olurdu sanırım.

Ben, Koray'ın af dileyeceğini ve yanıma gelmek için yakaracağını düşünürken "Abi," dedi, tekrar. Sesi o kadar sıkkın çıkıyordu ki, yavaş yavaş işkillenmeye başlamıştım. "Beni almaya gelebilir misin?"

Kaşlarımı göz hizama kadar indirdikten sonra tüm dikkatimi Koray'a verebilmek için bakışlarımı Beril'den çekmiş ve kahve kupamın üzerine dikmiştim. "Araban yok mu, oğlum?" diye sordum. "Kendin gelemiyor musun?"

Sorularımın cevabını beklediğim sıra "Abi, ben hastanedeyim," dediğinde hızla ayaklandım. "Ne hastanesi lan?" diye sordum endişeyle. "Bir şey mi oldu?"

"Endişelenme hemen ya," dedi. "Ciddi bir şey değil, ayak bileğimi burktum gibi bir şey. Araba kullanamıyorum işte. Detayları gelince anlatırım."

"Tamam, tamam. Hemen evden çıkıyorum ben, hangi hastanesin?"

"Merkezdekinde."

Onu onaylayan birkaç mırıltı döktükten sonra aklıma gelen şeyle "Tek misin sen?" diye sordum. "Yanında biri var mı?"

Sesi kısılır gibi oldu. "Asel var."

"Tamam," dedim tekrar. "Yarım saate hastanede olurum."

Telefonu kapatıp cebime attıktan sonra beni endişeyle izleyen Beril'e takıldı gözlerim. Oturduğu yerden kalkarak karşıma dikildiğine "Ne olmuş?" diye sordu merakla.

"Koray, ayak bileğini burkmuş. Hastanedeymiş, onu almamı istedi."

Gözleri kısılırken "Ya," diye mırıldandı üzgünce. "Ciddi bir şeyi var mıymış peki?"

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now