Arabamın kilidini açtım ve valizi arka koltuğa fırlattıktan sonra gözyaşlarımı sildim ve ona döndüm.

"Özür dilerim, Juliet. Bir daha asla böyle bir şey olmayacak," dedi nefes nefese. Sonra ekledi, "Eve randevu getirmeyelim derken, bu kurala uymam gerekiyordu."

Alayla güldüm ama gözyaşlarım akmaya devam etti. "Sen hala eve randevu getirdiğin için mi pişmansın?"

"Beni öyle görmemeliydin."

"Siktir git," dedim ve arabanın kapısını açarak sürücü koltuğuna oturdum. Arabaya binmemle yan koltuğun kapısını açıp arabaya binen Zayn, sabrımı taşırmak için yarışıyor gibiydi. "İn arabadan."

"Sakin bir yere git, konuşalım."

Ses tonuma hakim olamıyordum. "Seninle konuşmak istemiyorum. İn arabadan!"

"Bu kadar sinirlenmenin ne anlamı var? Özür diledim işte!" Elini, nemli saçlarının dibinden geçirdi.

Derin nefes alıp arabayı çalıştırdım. "İn. şu. siktiğimin. arabasından." Her kelimeyi bastırarak söylemiştim.

Gülerek arkasına yaslandı. "Sen dün Luke'la kırıştırırken hiç bir sorun yoktu ama, değil mi?"

Gözlerimi şaşkınca açıp ona baktım. Alaylı bir şekilde gülüyordu ama gözlerinin içindeki pişmanlık ve kırgınlık dolu parçaları görmemek için aptal olmak gerekliydi. Ya da ben öyle görmek istiyordum. "Ne diyorsun sen?"

"Bir şey demiyorum. Olanı söylüyorum. Sen yaparken sorun yok, ben yapınca mı sorun oldu?"

Cevap vermedim ve arabayı çalıştırdım. Ellerimle direksiyonu o kadar fazla sıkıyordum ki, hem parmak boğumlarım, hem de avucumun içi giderek beyazlamaya başlamıştı. Girintili çıkıntılı sokaklardan direksiyonu kırdım ve arabayı otobana doğru sürerek hızımı yükselttim.

Hızımı her yükseltişimde, önümdeki arabalara makas atıyor, çabukça aralarından sıyrılıyordum. "Yavaşla biraz," dedi, gerilmeye başlarken.

Yavaşlamadım ve aksine daha da hızlandım. İbre 210'u gösteriyorken eliyle torpidoyu tuttu ve bana döndü. "Yavaşla."

Hızım 260 olduğu sırada bana baktı. "Yavaşla diyorum sana! Duymuyor musun?!"

"Duyuyorum ama ciddiye almıyorum," dedim, sertçe.

280'i zorlarken hızımdan ben de ürktüm ve bir tık düşürmeye başladım. Şu anda olabilecek bir kaza ikimizin de cansız çıkmasının tek sebebiydi.

Ölüm gözüme ilk defa bugün yakın görünmüştü ve artık hiçbir şeyi saklamanın anlamı kalmamıştı.

Gözlerim doldu. "Bugün," dedim ağlamaya başlayarak. "Bugün ilk defa, aşık olduğum insanı, belki de hiç görmemem bir şekilde gördüm." Burnunu çekerek Zayn'e baktım. "İnanabiliyor musun?"

Zayn panik dolu gözlerini yoldan çekip bana çevirdi. "Ne?" dedi, şaşkınca.

Gülerek önüme döndüm. "Yaa," dedim, son harfleri uzatarak. "Demek ki tek derdim eve randevu getirme dediğimiz halde getirmen değilmiş, değil mi, Zayn?"

"Bir dakika," diyerek şakaklarını tuttu. "Ben bir şeyler anlıyorum ama, yanlış anlamıyorum, değil mi?"

"Aşığım sana. Deli gibi."

Bir süre sessiz kaldı. "Siktir.. Sen ciddi misin?" dedi, dehşet içinde olduğunu belli eden bir sesle fısıldayarak. "Juliet, ben-"

Konuşmasına izin vermedim. Biz arkadaşız, muhabbetini duymak istemiyordum. "Köpekler gibi aşığım." Gözyaşlarımı tutamıyordum.

"Juli-"

"En başından beri siktiğimin kalbine laf geçiremedim."

"Juliet, yavaşla!"

Dolan gözlerimin bulanıklaştırdığı ibreye gözümü kısarak baktığımda 300'lerde dolaştığını fark ettim. "Çok aşığım," dedim, hıçkırarak ağlarken.

"Juliet!" dedi, ağlamaklı bir ses tonuyla. "Yavaşla güzelim."

Birkaç saniyelik duraksamadan sonra frene basmaya başlarken aracın hızı kesilmedi. Telaşla doğru yere mi basıyorum diye baktıktan sonra direksiyonu sıkı tutup kontrolü kaybetmemeye çalışarak sertçe frene bastım. Araba yavaşlamayınca bir kere daha, sonra bir kere daha sertçe frene basarken, idrak ettiğim gerçek suratıma duvar gibi çarptı ve ağlamam şiddetlendi. "Frenler.." dedim, hıçkırıklarımın arasından.

"Saçmalama," dedi, gülmeye çalışarak.

"Zayn, yemin ederim." Nefes alamıyordum. "Frenler.." diyerek birkaç defa daha sertçe bastım. Zayn işin ciddi olduğunu anlayınca "Siktir," dedi ve bana döndü.

"Ne yapacağız?" dedim, ağlamama devam ederek.

"Güzelim, sakin ol." dedi. Elini saçlarının arasından geçirdikten sonra bana baktı. "Vitesi düşüreceğiz."

"Ne?" diyerek bir anlığına Zayn'e baktım. O ise ilk önce benim emniyet kemerimi, sonra da kendisininkini bağlayınca bana bakmaya devam etti. "Yavaşça vitesi düşüreceğim. Hızda onunla birlikte düşecek, tamam mı? Sakin ol."

Başımla onayladım. "Sen direksiyonu sıkı tut ve başına dikkat et." Yine başımı sallamamla birlikte Zayn üçten geriye saydı ve vitesi altıdan beşe düşürdü. Öne doğru savrulmamızla birlikte ibreye baktım. "280!" dedim, işe yaramasının verdiği can havliyle. Zayn bir kez daha üçten geriye sayıp vitesi beşten dörde çekti. Direksiyonu tutmam zorlaşırken ibreye baktım. "260." dedim. "İşe yarıyor."

Zayn gülmeye çalışarak vitesi art arda dörtten üçe, üçten ikiye çekince direksiyon ellerimden kayacak hale geldi. "Direksiyon!" diye bağırdım. "Direksiyonu tutamıyorum!"

Zayn bir eliyle direksiyonu tutmama yardım ederken diğer eliyle vitesi düşürmeye çalıştı. Tek elle yapamayınca mecburen direksiyondaki elini çekti ve vitese koydu. Elini çeker çekmez direksiyon terli ellerim arasından kaydı ve arabanın kontrolünü kaybetmeme sebep oldu. Araba otoban bariyerlerine çarpıp deldikten sonra Zayn'e döndüm ve korku iliklerime işlerken tek yaptığım göz bebeklerinin içine bakmak oldu. Ölüm yakındı. Çok yakın.

in love w you//zmWhere stories live. Discover now