"Bana kim çarptı? Herkes iyi mi?"

"Valla onlara kırmızı ışık yanıyordu ama çok hızlı geldi, duramadı herhalde. Arabanın önü gitmiş. Adam da sıkışmış."

"Öldü mü?"

"Hayır, hayır. Kendinde."

"Siz iyi misiniz?"

Başını salladı Güneş. Çantasını kucağında sıkı sıkı tutuyor, diğer eliyle de karnını tutuyordu. Başı ağrıyordu da. Kadınlardan biri elindeki peçeteyi onun alnına bastırdı.

"Hamileyim." dedi birden. "Bir şey olmamıştır değil mi?"

"Sanmıyorum. Sadece başınızı çarpmışsınız. Arabanızda da bir darbe yok. E araba iyi olunca etkilenmemiş. Ambulansı aradık, birazdan gelirler. İyi görünüyorsunuz. "

Ona uzatılan suyu içti Güneş. Açıkçası başta pek anlamamıştı ama başını kaldırınca ona çarpan arabayı görebiliyordu. Ön tarafı gerçekten iyi yamulmuştu. Uzaktan ambulansın sesini duydu. Duyduğu son şey de o oldu.

*-*-*-*-*

Gözlerini açtığında kendini beyaz yatakta bulmuştu. Aniden kalkmaya çalışınca başı dönerken yanındaki hemşire de sakin olmasını söyledi. Hastanedeydi.

"Bebek. Bebek nasıl?"

"Merak etmeyin, ikiniz de iyisiniz. Ufak bir baygınlık geçirdiniz. Doktor muayenenizi yaptı. Biraz dinlenin. "

Rahat bir nefes verdi. Şükürler olsun. Kolundaki seruma baktı. Aklına birden Ateş gelirken "Telefonum nerede? Eşime haber vermem lazım." diye konuştu.

"Sanırım haber vermişler."

"Doktorla konuşmak istiyorum." dese de Ateş'in ne kadar telaş yaptığını hissedebiliyordu. Nereden çıkmıştı şimdi tüm bu iş. "Bana çarpan adam nasıl?"

"O da iyi merak etmeyin. Doktor Hanım birazdan burada olur. Şimdi yatın, alnınıza pansuman yapmam lazım."

"Başım ağrıyor."

"Sert çarpmışsınız."

Gerisi ise çabuk geldi. Hemşire alnı için pansuman yaparken gözü de kapıdaydı. Ateş'in gelmesini bekliyordu. Açıkçası kendinden çok bebek için endişelenmişti. İyi olduğunu söylemişlerdi ama yine de içi rahat değildi. Neyse ki alnına da dikiş atılmamıştı. Hemşire işini bitirdiğinde ona teşekkür etti. Kolundaki serum da bitmek üzereydi. Bitince haber verecekti. Hemşire onu odasında yalnız bırakırken, yandaki koltukta duran çanta ve telefonunu gördü. Ah Ateş diye düşündü. Kim bilir ne kadar da endişelenmişti..

"Güneş Suroğlu." denildiğini işitti sanki. Ateş'in sesine de benziyordu. Kalbi ağzına gelirken odanın kapısında beliren adamı gördü sonrasında. Yüzünde gördüğü korku, endişe ve rahatlama aynı anda gerçekleşmişti sanki. Beti benzi atmış halde yanına gelip elini tuttu.

"Şükürler olsun iyisin. Aklım gitti Güneş. " derken bir yandan da elini öpüyor, mümkün olduğunca ona sarılmaya çalışıyordu. Canı yanar korkusuna tam dokunamasa da eliyle sıkı sıkı tutuyordu onu. Gözleri alnına gidince dokunmak istedi ama yapmadı.

"İyiyim."

"Çok korktum. Ambulanstan arayıp kaza geçirdiğini söylediklerinde aklım gitti. İyi dediler ama inanmadım. Doktor nerede, bir şeyin yok değil mi?" diyor bir yandan da gözleriyle bedenini kontrol ediyordu. Güzel mavi gözlerindeki rahatlama bile onu sakinleştirememişti. Buraya gelene kadar kafasında milyon tane şey kurmuş, ömründen ömür gitmişti.

Karaca ve Barış (Tutku ve Tehlike Serisi-2)Where stories live. Discover now