"Bildiğin cevapları arıyorsun. Burada olmamın tek sebebi Karaca. Sırf o artık düşünmesin diye. Ordu da işin bir parçası ama Karaca kadar önemli değil. İstediğim tek şey-"

"İntikam almak. Biliyor musun senin canını acıtan Karaca'dan ziyade bir daha bu kaosu yaşayamayacak olmak. Sen savaş olmadan yapamazsın. En büyük kabusun bu."

Barış tek kelime etmedi. Oldukça bozulmuştu doğrusu. Onun sessizliği arabadaki diğer iki arkadaşı da konuşturmadı ancak Baran, Ateş'in bu yorumuna hak vermiyor sayılmazdı. Barış böyle bir adamdı. Sakinlik onun karakterinde ki bir adama aykırıydı. O her daim kendini savaşın, kaosun içine sokmalıydı. Hayri Gencer'den Karaca'yla olan ilişkisine zarar verdiği için nefret edebilirdi ancak asıl sebebi onu o kaostan uzaklaştırdığı için de olabilirdi.

Ne yazık ki Barış içten içe kızsa da bir parçası bunun doğruluğunu kabul ediyordu. Bunu düşünmese daha iyiydi. Arabayı kullanırken rotayı kaçırmamaya özen gösterdi. Danville'ye gidiyorlardı. Danville küçük bir nüfusa sahip bir kasabaydı. Montreal'e hemen hemen iki saatlik uzaklıktaydı. Daha çok bunglow ve çiftlik evlerine sahipti ve beladan uzaklık açısından nokta atışlı bir yerdi. Hayri Gencer'in orada bir çiftlikte olduğuna dair bu kez güçlü delilleri vardı. Üstelik Edwin Shawn Wilson oldukça zengin bir adamdı ve ülkede birden fazla çiftliği vardı. Evlatlığının ailesi de Danville'nin yerlisiydi. Bu bilgi kamuoyu tarafından bilinmiyordu. Orada olacağından emindi. Oradaki bir çiftliğin çok iyi korunduğunun resimleri ellerindeydi üstelik.

Arabayla edilen iki saatlik yolculuğun ardından Danville'ye girmek üzerelerdi. Etraftaki çiftlikler fazla değildi ve pek insan da yoktu. İyice içine kadar girdiklerinde sonuna ulaşmaları da çok zor olmamıştı çünkü geriye ilerideki tek çiftlik kalıyordu. Harita böyle söylüyordu en azından. Arabayı ormanın içine doğru bıraktılar. Yanlarına aldıkları silah ve mühimmatla birlikte havanın kararmasını beklediler. Bu sırada herkes yapacağı şeyi biliyordu. Ancak Ateş "Bizden bir şey saklamıyorsun değil mi?" diye sormakta fayda görmüştü.

"Hayır."

"Buna inanmalı mıyım?"

"İnanmayacaksan niye soruyorsun?"

Barış elindeki silahı kontrol edip ayaklandı. Ateş de sustu. Akşamüzeri olmuş hava kararmıştı. Haritasını, gece görüş kamerası ve dürbününü diğer mühimmat çantasıyla beraber aldı. Hareket ettiğinde Ateş ona bu konuda zerre inanmıyordu ve Baran da başlarına bir şey açacaklarından emindi. Haritaya göre o çiftliğe yürümeyle on beş dakika uzaklıktaydılar. Akşamın karanlığında bu yazdan kalma son günlerde bile hava soğuktu. Ağızlarından çıkan nefes dışında etrafta hiçbir görüntü yoktu. En nihayetinde ormanın sonuna geldikleri sırada uzaktaki çiftliği gördüler. Serdar'ın onlara attığı fotoğrafta evin ışıkları yanık ve de önünde korumaları geziyordu ancak durum şimdi tam tersiydi. Ya çoktan gitmişlerdi ya da onları bekliyorlardı. İkinci seçenek olduğuna üçü de emindi. Ve işin aslı Barış gerçekten de böyle olsun istiyordu. Elinden kimseyi kaçırmak istemiyordu. 

"Zannettiğimizden fazla adam olduğuna eminim. Ayrılsak birilerinin eline düşeceğimizi de biliyorum."

"Ne kadar kişiden bahsediyorsun?"

"İçeri girdiğimiz anda bir tuzağa düşecek kadar."

"Nereden?" diyen Ateş'e, Barış bilmiyor musun dercesine baktı. "Doğru." dedi o da. "Sormamın gereksizliği.."

Baran "Her neyse. Ayrılıyor muyuz?" dediğinde hepsi kararlaştırdığı gibi yaptı. Barış doğrudan içeri giderken Ateş arkayı alıyordu, Baran ise sağ tarafı. 

Ateş, çiftliğin bu denli büyük oluşunu beklemiyordu. Fotoğraftakinden çok daha büyüktü. Etrafını süzerken duvarın gerisinde ki karaltı dikkatini çekti. Yavaş adımlarla oraya adımladı. Aralık bir mutfak kapısına benziyordu. Temkinle yaklaştı. Önce kapıyı ittirdi, içeriye biraz ışık tuttu. Kimse yoktu. İçeri girerken "İçerideyim." dedi. Evin harabeye dönmüş mutfağına bakarken burada birinin yaşıyor olma ihtimaline olan inancı sıfırdı. 

Karaca ve Barış (Tutku ve Tehlike Serisi-2)Where stories live. Discover now