#15 - Sarışın Hırsız

Start from the beginning
                                    

"Koray... Dayak istiyorsun sanırım? Ellerim acayip kaşınıyor zaten, sussan iyi edersin bence kardeşim."

"Tamam şampiyon, sakin ol," dedi Koray ellerini kaldırarak. "Ben sadece ileride olabilecek şeyleri söylüyorum, o kadar."

"Koray!"

"Yemeğe gidiyorduk en son değil mi? Ben de kurt gibi acıkmışım vallahi. Hadi Gökay, yürü gidelim."

Koray, Kamer yavrumun bakışlarından tırsarak beni kolumdan tuttuğu gibi amfinin çıkışına doğru çekiştirirken sırıttım. Ne yalan söyleyeyim, kendim de pek akıllı sayılmazdım ama onların bu aptal halleri daha bir hoşuma gidiyordu.

Kamer de peşimize takılınca, önce amfiden sonra da fakülteden çıktıktan sonra otoparka doğru ilerledik. Geldiğimizde Koray'la Kamer, Kamer'in arabasına doğru ilerlediklerinde, ben de Honda'mın yanına giderek kaskımı taktım. Koray arabaya bindiğinde; Kamer, kendi kapısını açtıktan sonra bana döndü.

"Muhtemelen sen bizi sollarsın. Adresi hatırlıyorsundur, restoranın önünde buluşuruz."

Kafamı sallayarak onu onayladıktan sonra çevik bir hareketle motoruma atladım. Önce Kamer, ardından da ben otoparktan çıktıktan sonra onlara bir baş selamı vererek gaza yüklendim ve tozu dumana katarak asfalt yolda kaymaya başladım.

Bu motor bana dedemin on yedinci yaş günü hediyesiydi. O zamandan beri en yakın arkadaşım, dert ortağım Honda'ydı. Bir nevi kara gün dostumdu zira rengi tıpkı kalbim gibi simsiyahtı. Bu yüzden benim için yeri çok ayrıydı.

Hızı severdim, hele ki Honda'yla daha çok severdim. Öyle ki üniversitenin ikinci yılında motor yarışlarına heves etmiştim ve bizim çocukların tüm itirazlarına rağmen yarışlara katılmıştım. Aslında başta her şey iyi gidiyordu. Hem iyi para kaldırıyordum hem de hız yapmak kafamı dağıtıyordu. Ta ki kaza yapana kadar.

Yarışlara katılmamın ardından yaklaşık üç ay geçtikten sonra büyük bir yarışa katılmış ve ufak bir dikkatsizlik yüzünden kaza yapmıştım. Aslında çok da önemli bir şeyim yoktu. Kolumu kırmış, sol bacağımı da zedelemiştim ama tüm bunlardan sonra Mert karşıma dikilip bir dahaki yarışa katılmak için onun cesedini çiğnemek zorunda olduğumu söylemişti.

Anlayacağınız Mert Atalay, her zamanki Mert Atalay'dı işte.

Arabaların arasından zikzak çizerek ilerlerken, Kamer'in Mert'e çıkıştığı an canlanıverdi zihnimde. Ne yalan söyleyeyim, hem haklı hem de haksızdı Kamer benim gözümde. Haklıydı, çünkü Mert'i korumaya çalışıyordu. Haksızdı, çünkü bile bile Mert'in üzerine giderek kalbini kırmıştı.

Mert benim için sadece arkadaş veya dost değildi. Yeri gelir abi, hatta yeri gelir baba bile olurdu bana. Baba sevgisinin ne olduğunu bilmeyen birine, bu duyguyu hissettirebiliyordu. Bu... Öyle kolay değildi. Gerçekten değildi.

Ben kendimi ilk kez onların yanında güvende hissetmiştim. Ne babam olacak adamın ne dedemin ne de yüreği yangın yerine dönen annemin yanında tadabilmiştim bu duyguyu... Bu çocuklar -özellikle de Mert- yeniden doğmama yardım etmişlerdi. Yeniden gülebilmemi sağlamışlardı. Yaptığım onca saçmalığa katlanmak öyle kolay değildi ama onlar katlanıyordu işte. Ne yaparlarsa yapsınlar bana gerçekten değer verdiklerini görüyor, daha da önemlisi bunu hissediyordum. Yaşadığım onca şeye nasıl katlanmaya çalıştığımı bir motorum bir de onlar biliyordu.

Yolun sağ şeridine geçerek ilerlemeye devam ettiğimde, köşedeki pamuk şeker satan market takıldı gözüme. Uzun zamandır -muhtemelen 2 veya 3 gün olmuştu- şeker yemediğimi hatırladığımda dayanamadım ve ara sokağa saparak motoru marketin az ilerisinde durdurdum. Saçmaydı belki ama çocukluğumdan beri zaafım vardı pamuk şekere. Küçükken ne zaman annemle babamın kavgasına şahit olsam, mutfak dolaplarının birinden annemin benim için aldırdığı pamuk şekerlerden birini alarak kendimi odama kapatır ve sesleri duymaktan kaçınabilmek için yatağımın altına girerek pamuk şekerimi yemeye koyulurdum. Pamuk şekerin o güzel tadının, evdeki tatsızlığı kaçırmasını dilerdim içten içe. O kadar etkisi olmuyordu belki ama en azından ağzımı tatlandırabiliyordu.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now