Ne olacağı belli değildi. Kötü bir kaza yapmıştı ve ciddi bir kafa travması olabilirdi. Acilde onunla ilgilenen bir dünya doktor olmasına rağmen olaylardan habersiz olan Karaca evde çıldırmış vaziyetteydi. Barış gereğinden fazla geç kalmıştı. Defalarca onu arasa da cevap vermemesi onda büyük bir korku yaratmış en sonunda Ateş'i aramak zorunda kalmıştı. Ne yazık ki onunda haberi yoktu. Yine de bakacağını ve onu haberdar edeceğini söyleyerek Karaca'yı korkusuyla baş başa bıraksa da aslında olanı biteni biliyordu. Karaca'dan hemen önce haberi olmuştu kazadan. Yalnızca ona nasıl söyleyeceğini bilememişti. 

"Neden söylemedin?"

"Söyleyemedim."

Güneş kızgınlıkla "Ne demek söyleyemedim?" dedi. "Telefonu ver bana. "

Elinden almaya kalksa da Ateş müsaade etmedi. Ayağa kalkıp ondan birkaç adım uzaklaştı. Bu hareketi Güneş'i de şaşırtmıştı.

"Ne yaptığını sanıyorsun? Barış'ın durumunu bilmiyoruz. Ölmüş bile olabilir.. O kıza söylemek zorundasın."

"Biliyorum.. Sadece. Sadece ne yapacağımı bilmiyorum."

"Ateş neden böyle davranıyorsun? Kendini kaybetmenin sırası değil."

Güneş ona doğru birkaç adım attı. Son adımda ona sarılırken Ateş'i bir şeyin ilk defa bu denli sarsmış olabileceğini görmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Barış'ın başına bir şey gelme fikrinin onu mahvetmesine izin vermeyecekti. Onu bırakıp gözlerine baktı. 

"Ona bir şey olacağını zannetmiyorum. Öyle dediğime bakma. O güçlü ve dayanıklı biri. Üstelik Karaca'yı yeniden arkasında bırakacak kadar aptal da değil. Toparlan. Gidip o kızı alalım."

Genç adam bir şey demeden onayladı bunu. Toparlanmalıydı. Neden böyle hissettiğini o da bilmiyordu. Fazlasıyla ölüm görmüş biri olsa da en yakınım dediği adam için telefonda iyi konuşulmamıştı ve bu onu istemsizce kötü düşüncelere mahkum etmişti. 

Kendine gelip önce Baran'ı arayarak onu hastaneye gönderdi. Ardından Güneş'le birlikte Barış'ın evine Karaca'yı almaya gittiler. Ona ne söyleyeceğinden emin değildi ancak daha metanetli duruyordu. Yine de bu hali de Güneş'i endişelendirmeden edemiyordu. 

"Ateş iyi görünmüyorsun."

"İyi hissetmiyorum çünkü."

"Ben de korkuyorum ama bir şekilde onun iyi olacağını da biliyorum. Yani nasıl olmaz ki..Barış o.  Pes edecek biri değil."

Ateş bir şey demeden arabayı kullanmaya devam etti. İstemsizce onunla yaşadığı her iyi ve kötü şey gözlerinin önüne geliyordu. Gözlerini kırpıştırıp o anları zihninin gerilerine iteledi ve daha güçlü durmaya çalıştı. Karaca'nın karşısında da bu şekilde durursa o kızı sakinleştiremezlerdi. Üstelik Baran onlardan önce hastaneye varmıştı ve Barış'ın durumu da pek iyi değildi. Birazdan ameliyata alacaklarını söylemişti doktor. 

Onun evinin bahçesine girdiklerinde Karaca'nın da evden çıkmakta olduğunu gördüler. Genç kız onları gördüğüne şaşırmış gibiydi. İşte. Başlıyordu..

*-*-*-*-*

Ağlamaktan içi çıktı demek yanlış olmazdı. Karaca, haberi ilk aldığı andan itibaren ağlıyordu ve onu susturmak mümkün değildi. Aklından milyonlarca şey geçerken de aksi olmayacaktı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Ateş ve Güneş onu kazadan haberdar edip Barış'ın durumunu söylediklerinden beridir bir daha konuşamamışlardı. İçinde ki kötü his onu bir zehir gibi sarmış, tutunabileceği en ufak bir umut parçası bırakmamıştı. İçli içli ağlarken hastaneye yaklaştıklarını gördü. Araba tam anlamıyla kapıda durmadan dışarı fırladı. Peşinden onunla birlikte koşturan Güneş'i beklemedi. Acil kısmına yönelirken oradaki hemşireye Barış'ı sordu. 

Karaca ve Barış (Tutku ve Tehlike Serisi-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin