Beni ayaklarımın üstünde tutan iki şey vardı yalnızca. Annem ve kardeşim. Yıkılmıyorsam, nefes alıyorsam, savaşmaya devam ediyorsam ve hatta gülüyorsam sadece ve sadece onlar içindi.

Annemi kaybettikten sonra ise bunların hepsini tek bir kişi için yapmaya başlamıştım. Kardeşim için.

Annemden sonra ikimizin de birbirimizden başka kimsesi kalmamıştı. Bunun fazlasıyla farkındaydım ve o zamandan beri ne yapıyorsam Beste'nin mutluluğu için yapıyordum. Onu her şeyden korumaya odaklamıştım kendimi. Bütün kötülüklerden, acılardan, kayıplardan ve hatta babamdan bile...

Bu sene mühendislik bölümünden mezun olacaksam babam yüzündendi. Şirketinde çalışmamı istediği için beni buna zorlamıştı. Aslında ilk başta Beste için bunu kabul etmiştim ama zaman geçtikçe bu mesleği gerçekten sevdiğimi fark etmiştim. Hayat ilk defa yüzüme gülmüştü ve zorla da olsa mutlu olabileceğim bir mesleğin sahibi olacaktım.

Tabii babama ben yetmiyordum. Beni kafese aldığından beri kafasına Beste'yi takmıştı. Beste bu sene lise son sınıftaydı ve babam onun da mühendislik fakültesine gitmesi için baskı yapıyordu.

Lakin buna izin vermemiştim. Onu tehdit etmiş ve Beste'ye dokunduğu halde beni de kaybedeceğini açıkça söylemiştim. Buna karşı çıkamamıştı çünkü beni kaybetmeyi göze alamamıştı. Sonuçta şirketini sanki çok küçükmüş gibi daha da büyütmek için

Beste'nin çok güzel hayalleri vardı. Doktor olmak istiyordu. Doktor olup annem gibi hastalığa yenik düşen insanları kurtarmak... Sonuna kadar yanındaydım onun. Onu babamın isteklerinden korumak ve ona hayallerindeki gibi bir gelecek verebilmek için kız kardeşimi kanatlarımın altına almıştım.

Baba sevgisi denen duyguyu tatmamıştım lakin ne olduğunu bilmediğim bu duygunun eksikliğini kardeşime hissettirmemek için çok uğraşmıştım. Babamın boyunduruklarına uyuyorsam şayet, bunun tek sebebi Beste'ye güzel bir yaşam verebilmekti. Sevildiğini bilsin istiyordum; güvende olduğunu, her zaman yanında olacağımı bilmeliydi.

Aslında bilmekten de öte hissetmeliydi ve ben ona olan sevgimi hissetmesi için elimden gelen her şeyi yapıyordum.

Bunca şeyin yanı sıra babamı takdir ettiğim şeyler de vardı. Ah, pardon, yine düzeltiyorum; şey vardı. Tamer Peyam, her yıl kazandığı paranın belli bir miktarını çocuk hastanelerine bağışlıyor ve birkaç çocuğun özel masraflarını karşılıyordu. Üstelik bunu gösteriş için yapmıyordu.

Belki de kendi gücünü göstermek için yapmadığı tek şey buydu.

Bunu yapabilecek gücüm varken, daha doğrusu babamın böyle bir gücü varken, Elif'i görmezden gelemezdim. Kardeşini bilmiyormuş gibi yapamazdım.

Evet, ne onu ne de kardeşini tanımıyordum ama hasta bir çocuğu iyileştirmeye çalışmanın neresi kötüydü? Bu zaten insanlık vazifesi değil miydi? Çoğu zaman insanları anlamakta zorluk çekiyordum. Dünyada milyonlarca hasta ve aç insan varken, bu bencillik niyeydi? Sürekli para kazanmalarına rağmen hiçbir bağışta bulunmamaları, hayır yapmamaları nedendi? Hasta bir çocuğu gülümsetmek kadar güzel olabilir miydi, fazladan beş on lira? Otuz lirasının yirmisini başkaları için harcayanlar da vardı şu dünyada, milyonlarının beş kuruşunu bile vermeyenler de. İnsanlık denen o güzel şey, neden bazılarında olamıyordu?

Üstelik işin en önemli kısmı; ateş fışkıran gözleriyle bana bakan mavi saçlı bu kıza, tüm bunları nasıl anlatacaktım?

Koray'la Gökay, Feza'yla Mert'i sürükleyerek yanımızdan uzaklaştırdıklarında sessizce yutkundum ve başımı yavaşça Elif'e çevirdim. O kadar kötü bakıyordu ki gözlerime; ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırmıştım. Onu anlayabiliyordum. Ona acıdığımı düşünüyordu ve bu boktan bir histi lakin hissettiğim şeylerin acımayla uzaktan yakından bir alakası yoktu.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now