Dudaklarını araladığında derin bir nefes çekti içine. Sonra da kısık sesle cevap verdi.

"Sevgilimdi."

"Ayrıldınız mı?" diye sordum yüzüm asılırken. Madem fotoğrafına bakıp ağlayacak kadar seviyordu kızı, niye ayrılmışlardı?

"Beni bırakmak zorunda kaldı," diye mırıldandığında kafam iyice karışmıştı.

"Zorunda mı kaldı?" diye sordum anlamadığımı belli ederek. Sorum üzerine bana döndüğünde ilk defa göz göze gelmiştik. Kızarık, ela gözleri ve mor gözaltları afallamama neden olmuştu. Sahi, ne zamandır uyumuyordu?

Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan "Öldü," dediğinde kalbime yumruk yemiş gibi oldum. Durumun bu kadar kötü olduğunu tahmin edememiştim.

"Ben," dedim ve nasıl devam edeceğimi bilemediğim için biraz duraksadım. "Üzgünüm, başın sağ olsun."

Kafasını hafifçe salladıktan sonra yüzünü tekrar fotoğrafa döndü. Aslında pek meraklı biri değildim ama bu çocuğun böylesine acı çekmesine neden olan şeyi merak etmiştim.

"Kaza mı?" diye sordum neredeyse fısıldayarak.

"Hayır," dedikten sonra derin bir nefes daha aldı ve devam etti. "Kanserdi. İlik nakli olması gerekiyordu. Çok uzun süre bekledi. Tam umutsuzluğa kapıldığı anda uygun iliğin bulunduğunu söylediler. Ama sonra ne oldu biliyor musun? O güzel kalbi kaldıramadı ameliyatı. O her şeye göğüs geren büyük yüreği aptal bir ameliyatı kaldıramadı."

Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde yüzümü başka yere çevirdim. Nasıl bir acıya şahit olmuştu sol yanı? Tam karamsarlığa düştükleri an gelen mutlu haberle sevinmişlerdi ama sevinçleri kursaklarında kalmıştı. Sahi, buna nasıl dayanmıştı?

Daha fazla soru sorarak yarasını hatırlatmak istemediğim için lafı çevirdim.

"Seni ilk defa görüyorum. Bu sene mi geldin bu okula?"

Elindeki fotoğrafa bir kez daha bakıp fotoğrafı ceketinin iç cebine yerleştirirken "Evet," dedi. "Bursa'daydım daha önce. Buraya taşındık bu yaz."

"Öyle mi? Nerede oturuyorsun tam olarak? Okula yakın mısın?" diye sorduğumda, evini tarif etti. Tarif ettiği yeri kafamda canlandırmaya çalışırken fark ettiğim şeyle duraksadım.

"Melislerin karşısında mı oturuyorsun yani?" diye sordum şaşkınca.

"Melis mi?" diye sordu kaşları çatılırken. "Melis de kim?"

"Ah," dedim Melis'in artık burada oturmadığı aklıma gelince. "Doğru, kız burada değil ki tanıyasın. Kenan abiyle Hande ablanın kızları. Onlarla tanıştın mı?"

Biraz duraksadıktan sonra "Kenan abilerle tanıştım," dedi kafasını sallayarak. "Ama kızları? Ha, şu liseyi okumak için İstanbul'a giden kızlarından mı bahsediyorsun?"

"Evet, o. Tanıştınız mı?"

"Yok, hiç görmedim onu. İstanbul'a gittiğini de annemler konuşurken duymuştum.'

Batu şanslıydı. Çünkü çektiği onca acıya rağmen yarasına iyi gelecek biriyle, Melis'le tanışmıştı. Aslına bakarsanız tanışmaları da, arkadaş olmaları da tuhaf bir şekilde gerçekleşmişti. Yarası olan sadece Batu değildi, Melis'in de kendilerince acıları vardı ve birbirlerine derman olmuşlardı. Kader onları bir şekilde bir araya getirmişti ve şuan ikisi de çok mutluydu.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now