#1 - Kantindeki Kızıl

Start from the beginning
                                    

Dudaklarımı büzerek yüzümü şebeğe çevirdim ve yanına giderek yanaklarını sıktım. Alttan almam, suyuna gitmem gerekiyordu. Aksi takdirde evden aç çıkmak zorunda kalacaktım ve bu benim için felaketle eş değerdeydi.

Bu devirde bir Mert Atalay bulmak kolay değildi tabii. Bulmuşken de kaybetmemek için en iyi şartlarda bakmak, en iyi besinlerle beslemek gerekiyordu.

"Benim dayıkızım bana kıyamaz ki," dedim yanaklarını ikiye ayırırken. "Kıyamaz... Kıyamaz değil mi, Derin'im?"

"Yo," dedi yanaklarındaki ellerimi iterek. "Hem de öyle bir kıyarım ki, lime lime olursun halaoğlu," dedi kaşlarını çatarak.

Vücudumu ter basarken göz ucuyla masaya baktım.

Krep miydi o?

Dudaklarımı acıyla birbirine bastırırken yutkundum. Şu hayattaki en büyük zaafım yemekti. Yemek demek hayat demekti benim lügatimde. Yemeğin olmadığı yerde ben de yoktum.

Gözlerimi zorla masadan ayırıp tekrar Derin'e döndüm. Avuç içlerimi birbirine bastırıp kafamı yana eğdim. Bu yalvarma seansına geçtiğimin gösteresiydi.

"Ama benim Derin'im beni aç bırakmaz."

Duygu sömürümün işe yaramaya başladığını gözlerinden anlayabiliyordum. Şu kızın yemeklerinden sonra en çok da yufka yüreğini seviyordum.

"Sen Derin'ine çelme takmayı biliyorsun ama," dedi ayıplarcasına.

"Ama güzelim hata sende. 'dat dat' diyerek adam mı uyandırılır ya?" diye sitem ettim. Hadi kafamdan aşağı su dökse anlardım ama şarkı söylemek? Hele ki o sesle o saçma şeyi söylemek? Zulüm değil de neydi sahi?

"Ha," dedi inanamıyormuş gibi. İnce, biçimli kaşları yukarı kalkarken işaret parmağıyla kendini göstererek "Demek hata bende," dedi. Yanlış yerden girdiğimi fark edince acil bir U dönüşü yaptım.

"Ya yok yanlış anladın, öyle demek istemedim. Hiç olur mu öyle şey? Tabi ki bütün hata bende. Ben eşeklik ettim. Valla bak," dedikten sonra kafamı daha da eğdim. Biraz daha eğilsem boynum tutulur, hayatımın sonuna kadar yamuk boyunla gezmek zorunda kalırdım herhalde.

"Hadi be güzelim, affet de krepimi yiyeyim."

Gülmemek için yanağını ısırırken "Tamam tamam," dedi, elini beni başından savmak niyetiyle ileri geri sallayarak. "Hadi git elini yüzünü yıka da gel. Ben de çayları koyayım."

Gözlerim anında parlarken hemen eski halime döndüm ve yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

"İşte benim Derin'im be! Bana kıyamayacağını biliyordum!" deyip vazgeçmesinden korkarak hızla mutfaktan çıktım ve banyoya gittim. Arkamdan kıkırdadığını duyabiliyordum.

Yerine gelen keyfimle ıslık çalarak ellerimi yıkarken yeni farkına vardığım şeyle birden durdum ve yüzümü buruşturdum. Bugün üniversitedeki son yılımın ilk günüydü. Bir yandan hemen bitsin de İzmir'e, ailemin yanına döneyim istiyordum ama bir yandan da buradaki ortamımı bırakmak istemiyordum.

Derin'le üç yıldır beraber yaşıyorduk. Yani bu sene dördüncü senemiz olacaktı. İkimizde aynı şehri tutturunca ve Derin yurtta kalmak yerine kendine ait bir evde kalmak isteyince dayımlar onunla kalmamı istemişlerdi. Sonuçta bu devirde bir kızı tek başına başka bir şehre göndermek -maalesef ki- yürek istiyordu. Bir de ev tutmak isteyince devreye ben girmiş ve onunla yaşamayı seve seve kabul etmiştim. Derin'i severdim. Akıllı ve fazlasıyla güzel bir kızdı. Ayrıca becerikliydi de. On parmağında on marifet olanlardandı. En önemlisi de çok güzel yemek yapıyordu ki bu tek neden benim için her şeyden daha önemliydi.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıWhere stories live. Discover now