"Sezen sus." diyen İdil'i umursamadı ikisi de. İdil'in ise dizleri titriyor başı gittikçe daha da fena dönüyordu. Sezen'in kolundan tutup sıkmaya çalışsa da başaramıyordu. 

"Sana zerre güvenmemiştim."

"Doğru bir tercih ama bu kez öyle değil. "

"Sezen.. Bizi yalnız bırak. Bu.. onunla benim aramda."

Silahın namlusunu iyice kızın alnına yasladı Baran. İdil'in arkasında iyice ezilip büzülmesine aldırış etmedi. Bitkin görünüyordu ama öfkesinden gözü onu da görmüyordu. 

"Bir şeyleri tek başına hallettiğin için bu haldesin zaten." diyen Sezen, İdil'i ters bir bakışla sustururken Baran'a baktı. Bakalım gerçeği duymaya ne kadar hazırdı. 

"O hasta. Çok hasta hem de."

Baran buna inanmışa benzemiyordu. Aptal yalanlarından biriydi bu da sadece. Ve bu işi bir an önce bitirse iyi olacaktı çünkü geçen her saniye aklı başına geliyor, ondan uzağa giden merhametine yaklaşıyordu. Tek eliyle Sezen'in kolundan tutup onu çekmeye çalıştı ancak başaramadı. Onun elinden kurtulurken "Ölüyor anlasana!" diye bağırdı. "Ölüyor."

O an sert bir şeyin düşüşünü duymaları ise bir oldu. İdil yere düşmüş, bilinci kapalı görünüyordu. Sezen panikle onu ayıltmaya çalışırken bir yandan da nefes alıp almadığına bakıyor, başını bir yere vurup vurmadığını inceliyordu. Kalbi ağzına gelmişti. İdil iyice bembeyaz kesmiş, nabzı çok düşük atıyordu. Başını çevirip ayakta onlara bakan şaşkın adama "Ambulansı ara." dedi. 

Başını kendi kucağına alırken onu kendine getirmeye çalışıyordu ama nafileydi. Gözyaşları gözüne hücum ederken kalbi basınçtan ötürü patlayacak gibiydi. Hala daha yerinden kıpırdamayan adama bağırdı. "Arasana aptal! Numaramı yapıyor sanıyorsun?"

Baran ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. Tüm bu olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Öfkesi ve insanlığı arasında sıkışıp kalmışken tercihini öfkeden yana kullandı.. Hiçbir şey yapmadı. Olanlara anlam vermeye çalışarak İdil'in boylu boyunca uzanmış bedenine baktı. Elindeki silahında bir önemi kalmamıştı artık. 

Sezen ise çıldırmış gibiydi. Masada duran telefonu eline alıp ambulansı aradı. Sesi telaşla  titriyorken adresi zor verse de başarmıştı. Tekrardan İdil'in başını dizlerine yatırdı. Ona çok kızmıştı. Bu plana ortak olduğu için defalarca hem onu hem de kendini suçlamıştı ama İdil bunu yaşamayı hak etmiyordu. 

"Bir şey olmasın. Lütfen bir şey olmasın." diye tekrarlarken yutkunmak hiç bu kadar zor olmamış, öfke ise hiç bu kadar hızlı kaynamamıştı kanında. Hışımla ayakta kaskatı dikilen adama kustu öfkesini.

"Defol buradan. Defol! Ona en büyük zararı verdin zaten."

Baran hiçbir şey söylemedi. Öfkesine tutunmaya çalıştı. O bir sene de onun için verdiği mücadeleye, umudunu canlı tutuşuna ve en son olarak da değmeyişine. Vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu böylelikle. Ama biraz daha burada kalırsa bunu başaramayacaktı. Sezen'in de onu kovmasıyla arkasını döndü. 

İdil'e bile isteye arkasını döndü ve evden çıktı. 

Kapıyı aralık bıraktı. Hatta öyle ki onu bırakmakta güçlük çekti. Güçlü elleri sertçe o kapı kolunu tutsa da ne elini çekebiliyor ne de vazgeçip içeri gidebiliyordu. Gözlerini yumdu. İçindeki sesi duymazdan gelmeye çalıştı. Ne yaparsa yapsın onu o halde görünce etkilenmediğini söylerse söylesin kötüydü. Alabildiğine kötüydü şimdi. İçeri doğru bir adım attı ama durdu. Şimdi o attığı adıma ne devam edebiliyor ne de geri gidebiliyordu. Allah kahretsin ne biçim bir açmazdı bu. Ellerini hırsla başında gezdirdi. Kapıyı aralık bırakıp çıktı evden. Merdivenin iki basamağını indiğinde yaz gecesinin soğuğu yüzüne çarptı. Derin bir nefes alıp İdil'i, Sezen'i her şeyi unutmak istedi lakin başaramadı. Gözü o bozuk aptal sokak lambasının ışığına bakarken her şey şu an sinir bozucuydu. Yerdeki taşa ayağıyla vurdu. Ağzından okkalı bir bağırış yükselirken etrafta biri var mı yok mu umursamıyordu. 

Karaca ve Barış (Tutku ve Tehlike Serisi-2)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora