~Bölüm 54~

1.4K 62 11
                                    


Şarkı: Daft Punk - Instant Crush ft. Julian Casablancas

"Sen hangi yüzle Melissa'yı arıyorsun?!" diye bağırarak masadan kalktım. Annem yanıma gelmek için kalktığında ona durmasını işaret ettim.

"B-ben s-sadece Melissa'yla konuşmak istemiştim. Ben onun ablasıyım. Bu-una hakkım v-var." Diye kekelediğinde daha fazla sinirlenmiştim.

"Tüm her şey olurken öyle demiyordun ama! Bana her şeyi anlatmış olabilirsin ama kız kardeşinin de yanında olman gerekirdi. Şimdi ne değişti Eva?!" diye bağırdığım sırada omzumda hissettiğim elle arkama döndüm. Babam beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne yazık ki hiçbir faydası yoktu.

"Ben Melissa'yla konuşmak istiyorum Justin! Telefonu ona ver!" diye bağırdığında "Ama o seninle konuşmak istemiyor!" deyip telefonu yüzüne kapattım. Arkamı döndüğümde neredeyse ağlamak üzere olan Melissa'yla karşılaştım. Telefonu yemek masasına bırakıp yanına yürüdüm ve kollarımı beline sardım. Kafasını omzuma gömdüğünde ufak çaplı bir hıçkırık duydum.

"Eğer onunla konuşsaydım..." diye fısıldadığında "O bunu hak etmiyor." Diyerek onu susturdum. Başının üstünü öptükten sonra kafasını kaldırdı ve gözyaşlarını sildi. Annem ve babam doğru döndü.

"B-ben özür d-dilerim. Bunların burada yaşanmasını istemezdim. Lütfen a-affedin." Dediğimde annem dayanamayıp ona sarıldı. Geri çekildiğinde Melissa'ya karşı güven verici bir şekilde gülümsedi.

"Artık senin ailen biziz. Bunu kabullen. Justin'in sana evlenme teklifi ettiğini biliyorum ve bunu sonuna kadar hak ediyorsun. Sana aileni unutmanı ve onları hayatından çıkarmanı asla söylemeyeceğim ama kendine ve onlara zaman ver. En sonunda her şey yoluna girecektir." Dediğinde ister istemez duygulanmıştım. Benim ailemin sevdiğim kadını sahiplenmesi... Garipti, çok garip...

Herkes tekrar masaya oturduğunda annem beni işaretleriyle mutfağa çağırdığını anlatmaya çalışıyordu. Annemin peşinden giderek mutfağa girdim ve arkamdan kapıyı kapattım.

"Ne oldu anne?" diye sordum kısa kesmesini isteyerek.

"Melissa. O çok üzgün Justin. Böyle bir şeyin yükü çok ağır olmalı. Onun için bende endişeleniyorum ama elimden gelen bu. Lütfen yemek yedikten sonra onu eve götür. Biraz baş başa kalın ve onunla ilgilen. Mesela şimdiden düğün hazırlıklarına başlayabilirsiniz." Diye etkileyici bir anne konuşması yaptığında başımla onu onayladım.

"Kafasını dağıtması iyi olacaktır." Dedikten sonra tekrar salona döndüm.

                                                        ---------

Herkes yemeğini bitirmişti ve şuan sohbet ediyorlardı. Melissa'nın yüzü gülüyordu ama eğer onu iyi tanıyorsam o üzüntüsünü en iyi şekilde gizlerdi. Gözlerindeki umutsuzluğu görmek beni üzüyordu. Onu mutlu emek istiyordum ve boş boş oturamazdım.

"Melissa, artık gidelim mi?" diye kibarca sordum.

"Hmm, sen bilirsin. Benim için fark etmez." Diye lafı ağzında gevelediğinde utangaçlığına gülümsedim.

"Tamam, o zaman gidelim artık." Diyerek elini tuttum ve güven vermek amacıyla hafifçe sıktım. Elimi bırakarak yerinden kalktığında bana doğru koşan Jazmyn'i kucağıma aldım.

"Görüşürüz prenses." Diyerek alnını öptüm. Onu yere bırakarak bu sefer Jaxon'a sarıldım.

"Görüşürüz ufaklık." Diyerek onu sinir etmeyi başardım.

"Bana ufaklık deme." Diyerek suratını astığında burnundan öpüp onu da yere bıraktım.

Melissa'da herkesle vedalaştıktan sonra birlikte arabaya yürüdük. Koltuğuma yerleştikten sonra Melissa'nın yerleşmesini bekledim. O da deri koltuğa sırtını yaslayıp rahat ettiğinde iç çektim.

"Şimdi ne yapmak istersin hayatım?" diye sordum. Onu mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

"Uyumak, sadece uymak istiyorum." Dedi ve başını cama yasladı. Hala canı yanıyordu ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Tamamen çaresizdik.

Sessiz kalmayı tercih ederek arabayı çalıştırdım. Yaklaşık 15 dakika sonra eve vardığımızda sessizliği korumaya devam ederek arabadan indim. Melissa önümden ilerlerken onu takip ettim. İçeri girdiğimizde kollarımı beline sardım ve çenemi omzuna koydum.

"Seni böyle görmek beni çok üzüyor, biliyor musun?" diye fısıldadım.

"Elimde değil Justin, yapacak bir şey yok." Dedi ve derin bir şekilde iç çekti.

"Senin için yapabileceğim bir şey var mı?" diye aptalca bir soru sorduğumu konuştuktan sonra fark edebilmiştim.

"Hayır, teşekkür ed—" dediğinde yine her güzel anı bölen telefon çalmıştı. Melissa'dan ayrılarak karşısına geçtim.

"Bu telefonu parçalamak istiyorum." Diyerek gözlerimi devirdim. Melissa bana aldırmayarak telefonu açtı.

"Selam." Dedi neşeli bir ses tonu takınmaya çalışarak ama ne yazık ki başaramamıştı.

"Biraz canım sıkkında."

"Olur, bize gelsene."

"Tamam, sana adresi mesaj atarım."

"Görüşürüz." Diyerek telefonu kapattı. Meraklı gözlerle ona baktığımda durumu açıkladı. "Sana bahsettiğim şu çılgın kız var ya. İşte o geliyor." Dedi öncesinden daha normal bir sesle.

"Hmm, merak ediyorum şu kızı. Çok iyi anlaşıyorsunuz sanki." Diyerek kaşlarımı kaldırdım.

"Evet, öyle. Çok sıcakkanlı. Zaten 10 dakika sonra burada olur ve siz tanışırsınız. O da seni çok merak ediyordu." Dedi ve sırıttı. Galiba bu içten gelen bir şeydi. Onun mutluluğunu ben elde edemesem de bir şekilde sevinmişti.

"Tamam, o zaman ben salonda hokey maçı izleyeceğim. Benimle izlemek ister misin?" diye teklif sundum.

"Olur." dedi aynı bir çocuk gibi. Kolumu omzuna attım ve koltuğa oturmasını sağladım. Televizyonu açtım ve ayaklarımı masaya uzattım.

Dikkatle maçı izlerken Melissa'nın benim yüzümü incelediğini fark ettim. Buna aldırmayarak sordum. "Evde jelibon var mı?"

"O şeyleri nasıl yiyorsun anlamıyorum." Dedi ve yerinden kalktı. Kısa süre elinde jelibonlarla döndü. "Al koca bebek." Diyerek sırıttı ve tabağı bana uzattı. Melissa tekrar yerine oturacağı sırada kapı çaldı. Melissa kapıya ilerlerken bende elimde jelibon tabağıyla ayağı kalktım ve küçük bir çocuk gibi jelibonları hızlı hızlı yemeğe başladım. İçeri bir ışık girdiğinde kapının açıldığını anladım ve kafamı kaldırdım. Gördüklerimle ağzımdaki jelibonu tükürdüm.

"Demi?!"

Revenge Of The Fire  ||  Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"Where stories live. Discover now