4.0

2.5K 79 13
                                    

Justin'in Gözünden

Uzun süredir her şey neredeyse yolunda gidiyordu ama beni meşgul eden düşüncelerden kurtulamıyordum. Melissa'yı psikoloğa götürmeli miydim? Ben ne kadar kendimi iyi hissetsem de onun için aynısını söyleyemiyordum. Melissa oldukça olgun biriydi, konuşmaktan zarar gelmezdi. Bun da yanlış anlaşılacak bir şey yoktu. Denemeye değerdi.

Televizyon izleyen Melissa'ya yaklaştım ve yanına oturdum. Elinden kumandayı alıp televizyonu kapattığımda ani hareketime anlam verememiş gibi bana baktı. Sanki acelem varmış gibi bir an önce konuşup konuyu çözmek istiyordum.

"Seninle önemli bir konu hakkında konuşmak istiyorum." diye ağır bir şekilde konuşmaya başladım. Üzerime çöken ağırlık sesime de yansımıştı.

"Hep böyle dediklerinde kötü bir şey çıkıyor ama neyse, seni dinliyorum." diyerek başını salladı. Onu endişelendirdiğim belli oluyordu.

"Bu son olan şeylerden sonra çok sarsıldın. Beni yanlış anlama ama bir psikoloğa gitmen gerektiğini düşünüyorum." dedim ve ellerimle oynamaya başladım, gergin olduğum zaman hep bir kaçış arıyordum.

"Haklısın, bunu bende düşünmüyor değildim." dediğinde şaşırmıştım ama bu beni rahatlatmıştı.

"Doğruyu söylemek gerekirse bana kızacağını düşünmüştüm." diye itiraf ettim.

"Ben böyle biri değilim, ben sana kızamam ki." dedi ve tatlı bir surat ifadesi takındı. Aramızın böyle iyi olması beni çok mutlu ediyordu.

"O zaman, ben randevu alıyorum." diyerek cebimden telefonumu çıkardım. Bu öneriyi Melissa'ya sunmadan önce biraz araştırma yapmış ve güvenilir bir psikolog bulmuştum.

"Tamam." deyip gülümsedi. Bütün işi bana bırakması, bana ne kadar güvendiğinin göstergesiydi.

Üstümden büyük bir yük kalkmıştı. Bunu neden daha önce bu kadar büyüttüğüme şimdi anlam veremiyordum. Tek istediğim onunla mutlu olmaktı. Umuyordum ki Melissa daha da iyi olacaktı.

***

Her şey hiç olmadığı kadar iyi gidiyordu. Bu beni endişelendirse de kimseye belli etmiyordum. Her an her şey bozulacak gibi geliyordu. Ama en önemlisi, Melissa'nın psikolojisi iyiye gidiyordu ve fizik tedavinin bitmesine az kalmıştı. Kristen ve Alice sık sık Melissa'nın yanına geliyorlardı. Onların da bu iyileşme sürecinde büyük katkıları vardı. Onu hiç yalnız bırakmıyor, tüm istekleriyle ilgileniyorlardı. Luke konusunda da hiçbir şey olmamıştı. Kısacası herkesin keyfi yerindeydi.

Melissa'nın Gözünden

Şu lanet fizik tedavi bitse her şey yoluna girecekti, yani ben öyle umuyordum. Her şey beni çok yoruyordu, sürekli hastaneye gitmek, herkesin odağında benim olmam. Beni düşündüklerini biliyordum ama bu kadar ilgi beni fazlasıyla bunaltmıştı.

Düşünceler beynimi kurcalarken Justin'in sesiyle irkildim.

"Hayatım, ben arkadaşlarla biraz dışarı çıkacağım." Ah, Justin yine mi? Herkes gitse bir tek o kalsa, bu bana yeterdi.

"Peki, belki bende çıkarım." diyerek gerçek düşüncemi saklamıştım. Onun da daha fazla kafasını kurcalamak istemiyordum. Emindim ki, o da benim kadar yorulmuştu. Arkadaşlarıyla vakit geçirmeye ihtiyacı vardı.

"Tamam, nasıl istersen, görüşürüz." dedi ve kapıyı çekip çıktı. Bu aralar sürekli akşam çıkıp bir yerlere gidiyordu. Onu üzmemek için bir şey demiyordum ama içten içe nereye gittiğini çok merak ediyordum. Belki de benim gibi kendine kaçış arıyordu ve kafasını dinlemek istiyordu.

Gerçekten evde çok sıkılmıştım. Aylardır etrafımda birilerinin olmasına çok alışmıştım. Ne kadar sıkıldım desem de birilerinin varlığı beni güvende hissettiriyordu. Ayrıca, kaç akşamdır Justin beni yalnız bıraktığı için de tek başıma yapacak bir şey bulamıyordum.

Hemen kızları aradım ve biraz kafa dağıtmayı teklif ettim. Hemen kabul etmişlerdi. İsteklerimi asla geri çevirmiyorlardı. Onlara sahip olduğum için şanslı hissediyordum. Onları aradıktan sonra uzun zamandır görmediğim tüm arkadaşlarımı aradım. En az 10-15 kişi geliyordu. Değişikliğe ihtiyacım vardı ve görüşemediğim kişilerle vakit geçirmek bana iyi gelecekti. Kendimi buna inandırmıştım.

Nedensiz bir şekilde çok heyecanlanmıştım, uzun zamandır eğlenmeye çıkmıyordum. Yukarı çıkıp üstümü giyinmeye karar verdim. Hemen odama girip dolabımı açtım. Dolaptan sevdiğim siyah elbiselerden birini çıkardım. Giyindikten sonra biraz makyaj yaptım ve siyah çantamı alıp aşağı kata indim. Ayakkabı olarak spor ayakkabılarımı giymek zorundaydım, çünkü hala topuklu giymem yasaktı. Kapıyı kilitledim ve garaja doğru yürüdüm. Maria'yı garajdan çıkarıp gideceğimiz bara doğru sürdüm.

Yoldayken biraz daha kendimi motive etmek için radyoyu açtım. Araba kullanmayı bile çok özlemiştim. Aylardır her yere Justin'le gidiyorduk ve henüz hazır olmadığımı söyleyip kullanmama izin vermiyordu.

Kısa sürede varmıştım, özlediğimden olsa gerek fazla hızlı kullanmıştım. İçeri girdiğimde ilk önce etrafa baktım ve bana el sallayan Eric'i görünce önce şaşırdım ve yürümeye başladım.

"Selam!" dedi ve bana sarıldı. Kendimi buna hazırlamamıştım ama güzel bir sürpriz olmuştu.

"Selam. Sen nerden çıktın, ne zaman geldin?" O Los Angeles'tan evine dönmüştü. Onu burada görmek garipti.

"Yaklaşık 3-4 saat önce." dedi ve güldü.

Eric, dışında Alice, Kristen, başka arkadaşlarım ve Dean buradaydı. Onu gördüğüme daha da çok şaşırmıştım.

"Sanırım sürprizlerle dolu bir akşam olacak." dedim ve Dean'a sarıldım. Onu burada istediğimden emin değildim ama hiçbir şeyin keyfimi bozmasını istemiyordum.

"Seni özlemişim prenses." dediğinde Eric hafifçe öksürdü.

"Evet, ben de." dedim ve gözlerimi devirdim.

Uzun zamandır hiç bu kadar eğlenmiyordum. 13 kişiydik. Herkes sohbet ediyor, bazılarımız içiyordu. Ben fazla içmemiştim ama midem bulanmaya başlamıştı ve tuvalete gitmeye karar verdim. Kimseye rezil olmak istemiyordum. Tuvalette işimi bitirdikten ve makyajımı tazeledikten sonra bizimkilerin yanına doğru yürüyecektim ki, duraksadım. Karşımdaki manzara sendelememe sebep oldu. Yanlış görmüyordum değil mi?

Revenge Of The Fire  ||  Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt