4.2

2.3K 82 14
                                    

Oturduğum yerde öylece kalmıştım. Hâlâ şoktaydım. Justin gitmişti. Kırılan kapı öylece duruyordu. Soğuk hava içeri dolarken elim hala sızlıyordu. Resmen kendimi kaybetmiştim. Hak etmiş olsa da ona tokat atmak kesinlikle planlarım arasında değildi.

Gerçekten ona nasıl körü körüne inandığımı anlayamıyordum. Sanki her şey sevimli bir peri masalıymış gibi olayın büyüsüne kapılmıştım. Her şeyi onunla yapıyordum. Her güne onunla başlıyordum. Hayatımın merkezine öyle kolay yerleşmişti ki, şimdi onu tamamen yok saymam gerekiyordu.

Artık yalnız yaşamayı, tek başıma olmayı öğrenmeliydim. Bunlardan önce duygularım yerine mantığımla hareket etmeyi öğrenmeliydim. Ve bir de şu kapıyı tamir ettirmeliydim.

Yerimden hızlıca kalktım. Herhangi bir kararı aldıktan sonra onu hemen uygulamak istiyordum. Olayın duygusallığına kapılıp yine saçma sapan bir yola sapmak işten bile değildi.

Kısa bir süreliğine yukarı çıkıp üstümü değişip aşağı indim.

Güneş, ışıklarını etrafa saçmaya başlamıştı. Oturmuş zamanın geçmesini bekliyordum. Kapıyı tamir ettirmeden hiçbir yere gidemezdim. Bu saatte açık bir yer bulmam imkansızdı.

Yaptığı şeyler yetmezmiş gibi evime baskın yapar gibi giriyordu. Kırık kapımla gecenin bir yarısı beni soğukta bırakması, ne kadar düşüncesiz biri olduğunun ikinci bir göstergesiydi.

***

Bir süredir dersleri çok boşlamıştım. Eskiden fazla çalışkan bir öğrenciydim. Hayatımda ilgilenecek fazla bir olay olmadığında tek yaptığım ders çalışmaktı. Şimdiyse aklıma bile gelmiyordu. Zorluklarla ve isteyerek kazandığım okulu bitirmem gerekti.

Kendimi meşgul etmek için dersler en mantıklı seçenekti. Eskiden gayet memnun olduğum hareketlilik, artık hayatımda istemediğim bir şeydi. Odaklanmam gereken en önemli şey buydu, hataları içinde kaybolup gitmiş biri için üzülüp zamanımı harcayamazdım.

Ama sorun şuydu ki üzere Justin'le aynı okuldaydım. Okula uzun zamandır uğramıyordu. Aslında bu zamanlarda hep birlikteydik. Ben de ona uyup okulu asmıştım. Neyse ki o benim gibi değildi. Onun için dersler hiçbir zaman çok önemli olmamıştı. Böyle bir zamanda aklına geleceğini sanmıyordum.

Bunları düşünürken sınıfa varmıştım. Şu anlık ortalıkta yoktu. Boş bir yer buldum ve oturdum. Ders saati gelmişti. Ama gelen giden yoktu. Büyük ihtimal hoca da yoktu. Bundan nasıl haberim olmaz diye kendime kızarken okulun mail adresini kontrol etmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Öfkeyle soludum.

Zaten dönemin sonundaydık. Üniversitedeki 3. yılım bitiyordu. Bir an önce bitmesini istiyordum. İlk planım bu şehirden gidebilmekti.

***

Sıkıcı günün ardından yine o lanet evime geri dönmüştüm. Şuan yapmam gereken en önemli şey bilgisayarımı açıp iş ilanlarına bakmaktı. Artık bir ailem olmadığına göre kendi paramı kazanmalıydım. Bu konuma hiç gelmemiştim ama bir yandan da durumun iyi tarafına bakıyordu. Bunların hepsi birer hayat tecrübesiydi. Her insanın yaşayabileceği zorluklardı.

Rahat pijamalarımı üzerime geçirip salona indim. Kendime çikolatalı bir kahve yapıp bilgisayarımın karşısına kuruldum. Ders saatlerine uygun bir iş olması lazımdı.

"Kitap Kurdu Kitabevi başvurularınızı bekliyor!" Aslında hayalimdeki işlerden biriydi ama gerçekten kitapların arasında kaybolmadan nasıl işimi yapardım bilmiyordum. Kendimce güldüm.

"Supermarket kasiyer arıyor! Uygun kriterdekiler, başvurularınızı bekliyoruz!" İşte bu bana hiç uygun değildi. İnsanlara karşı boş boş gülümseyip nazik olabileceğimi hiç sanmıyordum.

"Lily's Cafe part time çalışacak garson arıyor!" Garsonluk? Part time işlerden en klasiğiydi sanırım.

Ama her öğrenci gibi benim için de uygundu. Hızlıca başvuru formunu doldurdum ve yolladım. Yarın da görüşmeye gitsem iyi olurdu. Güzel bir fırsatı başkasına kaptırmak aptallık olurdu.

Birkaç ilana daha baktıktan sonra sıkıldım ve film izlemeye karar verdim. Tek başıma vakit geçirmeyi öğrenmeli ve bundan zevk almalıydım. Bir gerilim filmi açtım ve izlemeye başladım.

Telefonuma mesaj gelmesiyle irkildim. Filmi durdurup, telefonumu elime aldım.

"Saat 8'de senin evin orda ki kafede buluşalım mı?"

Mesaj Dean'dandı. Bunu gerçekten beklemiyordum. Kızlardan, hatta Justin'den bile gelse daha az şaşırtıcı olurdu. Gitmek konusunda çok kararsızdım ama birisiyle konuşup, dertleşmek iyi olabilirdi. Ona gidip ne kadar mutsuz olduğumu anlatacak değildim elbet ama bir arkadaşla vakit geçirmek bana iyi gelebilirdi.

"8'de ordayım. ;)"

Yazıp yolladım. Gitmeme yarım saat vardı. Hızlıca etrafı toplamaya başladım. Dağınıklık, hep beni rahatsız ederdi. Salonda işim bittikten sonra hızlıca üst kata, odama çıktım. Dolabımı açtım ve dar bir kot pantolon ve bordo bir sweat t-shirt çıkardım. Fazla düşünmeye gerek yoktu. Üstümü giyindikten sonra, dudağıma hafif bir parlatıcı sürdüm. Saçlarımı taradıktan sonra hazırdım. Aşağı kata inip, spor ayakkabılarımı giydim.

Kafe yakında olduğu için yürümeyi tercih ettim. Açık havada olmak iyi hissetmişti. Böyle açık havada yürümeyi aklımın bir köşesine not edip yoluma devam ettim. 5 dakika içinde kafeye varmıştım. Dean da gelmişti. Kısa bir selamlaşmadan sonra karşısına geçip oturdum. Keyfi yerinde gibiydi.

Uzun bir konuşmanın ardından, ona Justin'le yaşadıklarımızı anlatmıştım. Niyetim gerçekten buraya gelip bunu konuşmak değildi ama geçen gece kulüpten telaşla ayrılmamın sebebini ısrarla sormuştu. Şaşırmıştı ama pek üzülmüşe benzemiyordu. Sürekli beni teselli edip durmuştu.

"Artık üzülme Melissa. O kaybeder. Hem bak ben hala buradayım." Haklıydı, kaybeden oydu. Karaktersizlik yapan, sahip olduğumuz her şeyi yerle bir eden oydu.

Kendimi Dean'a yakın hissetmiştim. Birilerinin bana değer verdiğini anlamıştım. Masanın üstünde olan ellerimi sıkıca tuttu. Gözlerimin içine baktı ve konuşmaya başladı.

"Bak seni seven bu kadar insan varken, sen hala başka birini düşünüp üzülüyorsun. Asıl o senin gibi bir güzelliği kaybettiği ve üzdüğü için üzülmeli. Kendine gel ve hayatını yaşa. Sana değer verenlerle mutlu ol." Söyledikleri kalbime dokunmuştu. Etkileyiciydi. Utancımdan başımı eğdim ve ellerimize baktım.

Karşıma oturmak yerin yanıma oturduğu için gerçekten çok yakındık. Hissettiğim arkadaşça sıcaklık yüzünden yerimden hareket etmedim.

Ellerini çektiğinde bana sarılacağını tahmin ediyordum ki, yüzümü kavradı. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken bir anda dudaklarını dudağıma bastırdı. Olayı idrak etmem birkaç saniyemi aldıktan sonra tüm gücümle onu ittim. Gerçekten birinin daha arkadaşım olduğuna inanarak aptallık etmiştim.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" 

Revenge Of The Fire  ||  Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt