4.6

2.2K 78 21
                                    

Kimden bahsettiğini anlamadığım için soran gözlerle ona baktım. Böyle bir şeyi kim yapmış olabilirdi? O ise bana aldırmayarak polislerle konuşmaya gitmişti.

Yanan eve baktığımda üzülmüştüm. Burayı gerçekten sevmiştim ve şansımdan ev yanmıştı. Şu an Justin'e sinirle olsam bile dün geçirdiğimiz günü hiçbir şeye değişmezdim.

Justin de elbette üzülmüş olmalıydı ki suratını astı ve yanıma geldi.

"Tahmin ettiğim gibi yangın kendiliğinden çıkmamış." diye sinirle soludu. Niye böyle bir şüphesi vardı anlayamıyordum.

"Ee peki kim yapmış?" Merakla sordum. Gizemli konuşmasından sıkılmıştım. Kim bizden ne istiyordu?

"Bilmiyorum." Yalan söyler gibi bir hali vardı. Gözlerini kaçırışından bunu net bir şekilde anlayabiliyordum.

"Emin misin?" dedim kaşımı kaldırıp. Az önce "O geri döndü." Diyerek bariz bir şekilde birinden bahsediyordu. Şimdiyse buna inanmamı beklememeliydi.

"Bir de bana güvenmediğin kalmıştı. O da oldu." dediğinde o bal rengi gözleri sanki kararmıştı. Sabahtan beri bana böyle davranması canımı sıkıyordu ama şimdiki halini üzüntüsüne bağlayarak yok saymaya çalışıyordum.

"Burayı sevmiştim." diyerek suratımı astım. Konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Daha fazla tartışmamız anlamsız olacaktı.

"Konuyu değiştirmekte iyisin." Ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı.

"Burası yandığı için hiç üzülmedin mi?" Üzüldüğünü belli eden hiçbir tepki vermiyordu. Bu kadar boş bakması sinirimi bozuyordu.

"Hayır." dedi basit ve duygusuzca. Umursamaz bir şekilde omuz silktim. O üzülmedikten sonra beni ilgilendirmezdi. Bu tavrına daha fazla katlanamayacaktım.

"Ben gidiyorum." dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Bu sefer yolumu bulabileceğime kendimi inandırmaya çalıştım.

"Hey! Nereye?" diye bağırıp bana yetişti ve sıkıca kolumdan tutup beni kendine doğru döndürdü.

"Alice'le buluşacaktım. Sanırım Kevin da seni bekliyor." dedim ve tekrar gitmeye çalıştığımda Justin'in kolumu sıkmasıyla irkildim.

"Araba o tarafta değil ki." dedi ve başıyla arabanın olduğu tarafı işaret etti.

"Taksiyle gideceğim." dedim yere bakarak. Aklıma mantıklı gelen tek yol buydu.

"Saçmalama da bin şu arabaya." diye bağırdı. Artık anlayışımı kaybetmiştim.

"Binmeyeceğim. Sakın beni kucaklamaya falan kalkma." dedim ve hızlı adımlarla otoyola çıktım. Geçen ilk taksinin dolu olmasına lanet ettim ve bekledim. 10 dakika sonra gelen taksiye bindim ve yolu tarif ettim. Çok uzun sürmeyen bir yolculuktan sonra evin önünde duran taksinin şoförüne parayı ödedim ve taksiden indim.

Kapının yanına park edilmiş olan Justin'in Range Rover'ını gördüğümde sinirlenmeye başladığımı fark etmiştim.

Öfkeme yenilmemeye çalışarak kapıya yürüdüm ve zili çaldım. Kapıyı açan Alice, bana bakarak bağırdı. "Nerde kaldın kızım? Justin de bir şey söylemedi zaten. Hadi geç içeri!" Neden bu kadar telaşlıydı anlam verememiştim. Zaten yeterince gerginken bir de ona katlanamayacaktım.

Dediklerini umursamadan içeri geçtim. Yanıma geldiğinde ona sıkıca sarıldım. Çok özlemiştim.

"Anlat bakalım, nasıl barıştınız ve neden ayrı ayrı geldiniz?" Her zaman böyle meraklı ve tez canlıydı.

Revenge Of The Fire  ||  Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"Where stories live. Discover now