3.1

3.1K 87 6
                                    

Justin'in Gözünden

Aklımı kaçırmak üzereyken mümkün olan en yüksek hızda sürüyordum. Gittiğimiz yer şehrin dışında sayıldığı için trafik yoktu. Araba çığlık atarken bu sefer gittiğimiz yerde onu sapasağlam bir şekilde bulmayı umuyordum. Kevin'ın konuşmaya çekinmesi işime gelirken varmamıza az kalmıştı.

Roude'u alt ettiğimi hayal ederek sakinleşmeye çalıştım. İçerilerde bir yerde hala yaşadığını bildiğim diğer kişinin gün yüzüne çıkmasını ve bunun Melissa'yı korkutmasını istemiyordum.

Yaklaşmaya başladığımızda arabayı yavaşlattım. Eğer sesimizi duyarsa ters bir hamle yapabilirdi. Bu sefer yıkık dökük olmayan bu depoya geldiğimizde arabayı geride park ettim.

"Sessiz olmalıyız. Yanlış bir hareket yapma!" Kevin'ı uyardım. En ufak yanlış bir hamle hepimizin sonu olabilirdi. Yanımda herhangi bir silah yokken savunmasız hissediyordum ancak uzunca bir süre iç içe olduğum suç aletlerinden uzak kalmak daha iyiydi. Eskisi gibi olmayacaktı.

Arabadan inip kapıyı yavaşça kapattım. Kevin'ın gelip gelmediğine bakmıyorken sessiz adımlarla olabildiğince hızlı yürümeye başladım. Her adımda kalp atışlarım daha da hızlanıyordu sanki. İçten içe Melissa'nın burada olduğunu hissediyor gibiydim.

Ancak tek sorun burada olup olmaması değildi. Canlı olmasıydı. İhtimaller bile beni çıldırtmaya yeterken deponun arkasına dolandım. Nefes alışverişimi sessiz tutmaya çalıştım. Kevin'a nerede durması gerektiğini işaret ettim. Daha önce böyle bir durumda bulunmadığı belliydi. Ne yapacağını bilmiyordu. Aslına bakılırsa onun yerinde olmayı çok isterdim. Böyle şeylere hiç bulaşmamış olsaydım her şey çok daha kolay olurdu.

Deponun karartılmış camlarından içeriye bakarken görmekte zorlanıyordum. Sessizce küfrederken başka bir giriş yolu aradım. Kimsenin gelmediği ve bilmediği için güvenlikli bir yer değildi. Bu benim için avantajdı ama daha Melissa'nın içeride olup olmadığını bile bilmiyordum.

Görünmemeye dikkat ederek deponun diğer duvarına geçtiğimde köşedeki camın aralık olduğunu gördüm. Beklemesini işaret edip eğilerek cama doğru yürüdüm. Hafifçe doğrulup camdan içeriye baktığımda içerideki zayıf ışığa rağmen Melissa'nın bedenini gördüm. Kafasının altında bir kan gölünün olduğunu görünce nefesim kesildi. Mideme yumruk yemiş gibi hissederken içeriye Roude'un girdiğini fark ettim. Karanlık depoyu aydınlatmak için ışıkları açtığında Melissa zorlukla gözlerini açtı.

Bu sahneyi daha fazla izleyemeyeceğime karar verirken Roude'un sesi yankılandı. "Hala burada olduğuna göre oyun oynamak için vaktimiz var demektir." Nefret ve öfke bir kez daha beni ele geçirirken camın önünden ayrıldım.

"Buradalar." Fısıltıyla konuşurken Kevin başını salladı. Roude'un üzerinde silah görememiştim ve bu benim lehimeydi. Ancak silahı olsun olmasın Melissa'ya zarar vermenin cezasını çekecekti.

Melissa'nın bağrışını duyduğumda kalp atışlarım hiç olmadığı kadar hızlandı. Nefesimi tutarken deponun girişine gelmiştik. Kevin beni takip ederken şu an ki planım Roude'u arkasından yakalayıp haddini bildirmekti. Elimde hiçbir silah yokken en mantıklısı bu gözüküyordu. O sırada Kevin'ın arkamı kollamasını umuyordum.

"Ben içeri gireceğim. Arkamdan gel ama dikkatli ol. Yalnız olmayabilir."

"Tamam." Her adımı bilinçli atmaya çalışırken az önce Roude'un içeri girerken açık bıraktığı kapının önüne geldim. Gözükmeyeceğim bir şekilde içeriye bakarken Roude'un sandalyeye bağlı Melissa'yı yerden kaldırdığını ve daha sonra üzerine eğildiğini gördüm.

Sabrımın son damlaları da tükenip bitmişken içeri girdim. Melissa, önünde Roude olduğu için beni görmemişti. En sonunda koşarak Roude'un üzerine atıldığımda hırlamaya benzer bir ses çıkardım. Bu sefer öfkenin beni ele geçirmesine seve seve izin verirken sertçe yere düşmesine sebep oldum. Melissa'nın hıçkırığı kulaklarımda yankılanırken gözüm dönmüştü. Tüm hırsımla Roude'un yüzüne bir yumruk indirdiğimde tek düşünebildiğim sevdiğim kadına zarar vermiş olduğuydu.

Bana karşılık vermesine imkan tanımadan indirdiğim yumruklar sayesinde yüzünde yaralar açılmıştı. Eklemlerim kanla süslendiğinde indirdiğim bir diğer yumruk burnuna isabet etti. Çıkan ses bana zevk verirken acıyla inlemelerini duyamayacak kadar nefret doluydum. Gücümü kaslarımdan değil nefretimden alıyordum. Üzerinden seri bir şekilde kalkıp karnına tekmeler geçirdim. Ağzından gelen kanı umursamayarak boğazına yapıştım ve onu kaldırıp duvara sertçe çarptım. Yüzü tanınmaz haldeydi.

"Bir daha bana, Melissa'ya veya herhangi bir yakınıma zarar vermeye kalkarsanız bununla yetinmeyeceğim. Sizinle işim bitti. Tek yapmanız gerek hayatımdan siktir olup gitmek. Ben borcumu ödedim ama siz orospu çocukluğu yapmaya devam ediyorsunuz!" Gözlerini zor açık tutarken beni duyup duyamadığından emin değildim. Sinirden kıpkırmızı olduğumu tahmin ederken vücuduma yayılan sıcaklık bunun göstergesiydi.

Hırsımı henüz çıkaramamışken geriye doğru çekilmemle sendeledim. Roude'un bedeni elimden kayıp gittiğinde yere sertçe düşüp başını çarptığını gördüm. Kollarımdaki elleri önemsemeden bir kez daha onu tekmelediğimde artık bilinci kapalıydı.

"Justin, yeter! Melissa'yla ilgilenmeliyiz. Başı kanıyor." Kevin'ın sesi beni kendime getirdiğinde ellerini üstümden çekmesini istercesine omuzlarımı salladım.

Arkamı dönüp Melissa'ya baktığımda bileklerini ovaladığını gördüm. İpler yüzünden iz kalmıştı. Sarı saçları kana bulanmıştı. Yanına gidip onu kollarımın arasına aldığımda bütün korkusu benim vücuduma transfer edilmiş gibiydi. Onun yanında olabilmek huzuru bana tattırırken başı dışında başka bir yerinde hasar var mı diye baktım. Sadece başındaki kanama devam ediyordu. Elimle dokunduğumda canının yandığını belirten bir ses çıkardı. Titrediğini fark ettiğimde üzerimdeki gri ceketi çıkarıp omzuna attıktan sonra alnını öptüm.

"Sakinleş, güzelim. Hepsi geçti."

Revenge Of The Fire  ||  Justin Bieber "DÜZENLENİYOR"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin