" Jiyong tan hemen sonra ben de albüm çıkarıyorum. Dans işine bir el atarsın umarım. Benlik şarkıların varsa da hayır demem " diyen Youngbaeye gülerek karşılık verdiğimde

" Bilemiyorum acaba önce paradan mı söz etsek ?" Dediğimde gözleri hayretle büyümüştü. Hayır benimde şu sıralar biraz paraya ihtiyacım vardı ama şarkılarımı onlara satmam anca hediye ederdim.

" Şirket değişince karakterinde mi değişti yoksa ?" Diyerek saçımı çektiğinde Jiyong onu itekleyerek kanepenin kenarından düşürmüştü. Ufak bir küfür savunduğunda Jiyongun cevap vermeyip ifadesiz kalmasıyla konuşma ihtiyacı duydum

" Sanırım sadece senden para alacağım " dediğimde şaka yaptığımı bildiği için üstelememişti.

" Ayrıca dans meselesinde seni zorlayacağım, yeteneğin var ve kullanmıyorsun. " dediğimde nedense heyecanlanıp onaylamıştı. Biraz daha onların yanında kalıp muhabbeti devam ettirdim ve Jiyonga sessizce eğilerek beni eve bırakmasını söyledim. Daha çok bir rica gibiydi ama emir olarak algılasa da sorun olmazdı. Eve gitmeden önce daha Yooraya uğrayacaktım.

Veda edip odadan çıktığımızda kolunu omzuma atmaya hala devam ediyordu. Sanırım şu sıra korunup kollanmaya çok müsaittim ve o da bunu hissediyordu. Arabasına geçip oturduğumuzda

" Yooraya gideceğim " dememle kafasını sallamıştı. Bugün oldukça yakışıklı görünüyordu aslında. Saçları hala sarıydı ve bugün açık mavi bir gömlek giymişti. Kral olmak böyle bir şeydi sanırım ne giyseniz ne söyleseniz mükemmel gözüküyordunuz.

" Ben de Yooraya selam vermek istiyorum " dediğinde gülümseyerek onayladım. Yoora onu baya bir seviyordu ve Jiyongu görmek ona iyi gelebilirdi. Yolculuk sırasında biraz Yooradan bahsettik, hastalığının bu kadar uzun sürmesinin beni tedirgin ettiğinden bahsetmiştim ama o kuruntu yaptığımı söyleyerek beni rahatlatmaya çalışmıştı.

Eve varır varmaz annemi görmemle yüzüm düşmüştü. Bir insan annesini görünce nasıl yüzü düşebilirdi gerçekten hayret ediyordum. Anne değil de benim için bir yabancı gibiydi sanki. Babam biraz üzgün görünüyordu, son gördüğümden beri yüzündeki ifade hiç geçmemiş gibiydi. Onu incelemeyi keserek babamla konuşmaya dalan Jiyongu da geride bıraktım ve Yooranın odasına doğru yürümeye başladım.

Annemle muhattap bile olmamıştım çünkü o da benimle olmuyordu. Evli bir insan kendisinden neredeyse on beş yaş küçük birine kur yaparak konuşur muydu Tanrı aşkına ? Bu görüntü bile midemi bulandırmaya yetmişti. Kendini yirmi yaşında sanıp konuşmasını bebekleştirmeye çalışan ve sürekli dekolte giyen bir kadından bahsediyordum neticede, göz devirmemek elde değildi.

Kapıyı sessizce açıp odaya girdiğimde oyuncak bebeğiyle oynayan Yoorayı önce biraz ses yapmadan izlemeye başladım. Beni fark etmemişti, üstündeki taytıyla ne kadar zayıfladığını bir kez daha fark ettim. Bir deri bir kemik kalmış, yüzünün solgunluğu artmıştı. Onu bu şekilde neşesiz görmek gözlerimden yaşların akmasına sebep olmuştu. Beni görüp koşarak boynuma atlayacakken dengesini kaybedip yere düşmesiyle olduğum yerden hızlıca koşarak yanına gittim. Hareketleri bile yavaşlamıştı ama sebebi neydi? Babamın soğuk algınlığı dediği şey bu kadar uzun nasıl sürebiliyordu ?

Jiyong beni ağlar bir şekilde Yooraya sarılırken bulduğunda yanımıza çökerek kollarını ikimize birden doladı. Kafamı kaldırıp gözlerimi gözleriyle buluşturduğumda içimde oluşan bir sıcaklık hissiyatıyla dolmuştum. Gözlerinde gördüğüm şefkatin kalbime doğru yol aldığını hissetmemle gözlerimi ondan kaçırdım. Gözlerinin hala üstümde olduğunu hissediyorken sarılmayı kesip kenara doğru çekildim.

Senin Peşinden | JJK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin