İstisna- 40

7.5K 347 2
                                    

Berra…

Burnuma dolan mis gibi bir kokuyla araladım gözlerimi. Bebek kokan İremin saçlarına yumuşakça dudaklarımı bastırdım ve bir süre o şekilde kaldım. Dudaklarım hala İremin saçlarındayken gözlerimi Savaşa çevirdiğimde bana bakan gözlerini gördüm. Dudaklarımı yumuşacık saçlardan ayırıp gözlerimi kaçırmadan mırıldandım.

“Günaydın.” Hiçbir tepki vermeden gözlerime bakmayı sürdürdüğünde kaşlarımı çatarak tekrarladım. “Gü-nay-dın!” Dudakları yavaşça kıvrıldı.

“Günaydın.” Tek koluna dayanarak azıcık doğruldu ve İremin üzerinden yüzüme doğru eğildi. Ağzım bir karış açık yaptıklarını şaşkınca izlerken yüzüme daha fazla eğilip saçlarıma dudaklarını bastırıp geri çekildi.

“N-ne yapıyorsun?” Parmaklarını çeneme bastırıp ağzımı kapattıktan sonra kendini yeniden yatağa bıraktı. Yerinden çıkacakmış gibi atan kalbime aldırmamaya çalışarak yerimden doğruldum ve yatakta bağdaş kurarak oturdum. Dik dik Savaşa bakıyordum fakat o bana bakmak yerine kızının saçlarıyla oynuyordu. “Savaş.” Hiçbir tepki vermediğinde uzanıp kolunu çimdikledim.

“Uff! Ne yapıyorsun kızım ya? Kolumu kopardın!” Hızla yattığı yerden doğrulduğunda bu sefer uzanıp koluna vurdum.

“Bağırma, İremi uyandıracaksın.” Bu sefer dik dik bakan oyken ben yüzümde alaycı bir ifadeyle onu izliyordum.

“Bunu neden yaptın?” Hala kolunu ovuşturuyordu. Yok canım o kadar acıtmış olamam!

“Sen neden yaptın peki?”

“Neyi?” Yüzündeki masum ifadeye gözlerimi kısarak baktıktan sonra umursamamayı tercih ederek yataktan kalktım.

“Neyse! Sen bilmemezliğe yatmaya devam et, gidiyorum ben.” Kapıya doğru harekete geçerken göz ucuyla hemen ardımdan ayaklandığını gördüm. Ben Savaşın balkonuna doğru yönelirken Savaş bana yetişip bileğimi yakaladı.

“Berra?” Yavaşça ona döndüm.

“Hı?”

“Şey.. sen neden gelmiştim? Ve.. içeriye nasıl girdin?” Hadi bakalıımm! Acaba hangi sorudan başlasam? Gerçi ne fark eder ki, balkondan geçtiğimi ve rüya gördüğüm için geldiğimi söylediğimdeki yüzünün alacağı ifadeyi şimdiden görür gibiyim.

Başımı önüme eğdim ve gözlerim kapadım. O ifadeyi görmek istemediğime emindim. En iyisi hızlıca söyleyip kurtulmaktı. Ne kadar hızlı, o kadar az alay. Yani… umarım öyle olur. Derin bir nefes aldım.

“Bir rüya gördüm ve uyuyamadım. İremle uyumak istedim ama İremin çoktan uyuduğunu bildiğim için kapıyı çalamadım. O yüzden balkondan geçtim.” Kısmen doğruydu. Evet İremle de uyumak istemiştim ama asıl uyumak istediğim oydu. Çocukluk arkadaşım olduğunu düşündüğüm kişi, yani Savaş. Ona sormak istediğim çok şey vardı; mesela o gerçekten çocukluk arkadaşım mıydı? Beni kucağına oturtup üç kişi resim yaptığımız diğer kişi Yankı mıydı? Ya da… Toprak aslında ben miydim? O yüzden mi beni seçmişti bu oyun için? Gerçekleri bilen biri miydi Savaş, bu şekilde davranarak hatırlamama yardımcı mı olmak istiyordu? Bu sorular günlerdir beynimi kemiren sorulardı ama soramazdım. Alacağım cevap ne olursa olsun buna hazır değildim… O yüzden sessiz kalmaya karar vermiştim. Dün gece Savaşı izlerken çok düşünmüştüm. O konuşuncaya kadar ben de susacaktım.

Ne kadar zaman geçti, ne kadar başım önümde eğik bekledim bilmiyordum. Başımı yavaşça kaldırıp gözlerimi araladığımda beklediğimin aksine bana masumca bakan Savaşı gördüm. Ben aslında kahkahalara boğulup benimle dalga geçmesini beklemiştim. Dudaklarını araladığında nefesimi tutup bekledim.

“İrem.. seni çok sevdi biliyorsun değil mi?” Tüm vücudumu sıcacık bir rahatlık ele geçirirken istemeden gülümsedim.

“Gerçekten mi? Ben de!” Geç de olsa kahkahası kulaklarıma dolarken elleri bileklerimi kavradı ve beni kendine doğru çekti. Sağ yanağım göğsüyle buluşurken kollarını belimde hissettim. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı.

“Peki çok akıllı komşum! Nereye gittiğinizi sorabilir miyim?”

“B-ben ev-evime. Balkon..” Evden çıkmadan önce cebime attığım anahtar aklıma geldiğinde utançla başımı Savaşa biraz daha bastırdım.

“Ya off!” Savaşsa sanki yeterince utanmıyormuşum gibi kaldığı yerden kahkaha atmaya devam etti. Gıcık şey!


***


Mete…


Gözlerimi dayanılmaz bir baş ağrısıyla araladım. Direkt gözümün içine içine işleyen hain güneşi yüzüme kapattığım elimle bir nebze engellemiş oldum. Yerimde doğrulup elimi yeni yeni ışığa alışan gözlerimden çekip etrafıma küçük bir göz attım. Duvarların pembe rengi, dolamın pembesi, yatak örtüsünün pembesi derken gözlerimi hiç açmamayı diledim. Neredeydim ben böyle? Tamam bir kız evinde olduğum belliydi ama kimin evi?

Ayağa kalkıp sandalyenin üzerindeki gömleğimi alıp üzerime geçirdim. Sanırım pantolonumun üzerimde olması sızıp kaldığımın göstergesiydi. Ne kadar içmiştim de şimdi hiçbir şey hatırlamıyordum?

Fazla cicili bicili odadan çıkıp koridor boyunca ilerledim ve mutfak olduğunu burnuma dolan kokulardan tahmin ettiğim yerin kapısında durdum. Arkası dönük tezgahta bir işle uğraşan kızı sessizce izlemeye başladım. Bu kız her kimse sanırım ona teşekkür borçluydum.

Elindeki tabakla ardına döndüğünde beni gördü.

“Günaydın.” Tabağı masaya bırakırken şaşkınlıkla onu izliyordum. Günaydın mı? Bir dakika ya! Beni o otel odasında bir başıma bırakıp gittikten sonra tek söyleyeceği şey bu muydu? Günaydın? Sinirlenmeyip de ne yapayım ben şimdi? Günaydınmış! Günaydın canım, günaydın!

“Cemre!” Başını doldurmakta olduğu çay bardağından kaldırıp gülümseyerek bana baktığında tüm sinirimin uçup gittiğini hissettim.

“Efendim?”

“B-benim ne işim var burada?” Aferin Mert, bir kız gibi kekelemediğin eksikti. Gerçekten aferin.

Cemre çaydanlığı ocağın üzerine bırakırken mırıldandı.

“Hatırlamıyor musun? Gerçekten mi? Ah Metecik, sen dün gece ağzından çoook önemli bir sır kaçırdın.” Sır mı? Ben mi? Kaçırmak mı? Yok canım, olamaz. Olamaz yaa! Olmamalı!


Devam edecek…












İSTİSNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin