İstisna-16

9.9K 487 3
                                    

Gözlerimi yumuşacık bir yatakta araladım. Gerinerek doğrulup yataktan çıktım ve odadan ayrılırken burnuma mis gibi bir koku doldu. Sucuklu yumurta..

Hızlı adımlarla merdivenlerden indim ve mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere girdim. Savaş beline bağladığı pembe bir önlükle harikalar yaratıyordu. Sucuklu yumurta nedir ya? Hıımm, en sevdiğim.

"Kolay gelsin." Omzunun üzerinden gülümseyerek ardına baktı.

"Günaydın." Gülümsedim ve önlüğü işaret ettim.

"Yakışmış." Kaşlarını indirerek yüzünü buruşturdu.

"Sorma ya. Sevcan teyze herşeyin yerini değiştirmiş. Bunu zor buldum."

"Sevcan teyze?"

"Eşiyle burada kalıyorlar. O evle ilgileniyor eşi Ahmet dayı da atlarla. Haftasonu izinliler." At kelimesi ürpermeme sebep olurken Savaş elindeki tavayı masanın ortasına bıraktı.

"Hadi gel." Zevkle masaya kuruldum ve ikinci kahvaltıma sucukla başlamış oldum.

"Babanlar gelemiyor." Sucuk boğazımda kaldı ve yırtınırcasına öksürmeye başladım. Ne demek gelemiyor ya? Kaşlarımı çatarak Savaşa baktım.

"Neden buraya getirdin o zaman beni ya?"

"Stres yapma. Herşey son anda oldu. Tekstil fabrikasında küçük bir sorun çıkmış sizin. Yarın gelecekler. Yani sadece birgün önce gelmiş oldun." Sadece bir gün? Ben o birgünde neler neler yapardım ya? Daha Öztürk holdingle olan anlaşmanın belgeleri elime yeni ulaşmıştı ve onları incelemem gerekliydi. Eğer buraya gelmemiş olsaydım-

"Sakın bana evde kalıp çalışmayı tercih ederdim deme!" Tek kaşımı kaldırdım. Tabi ki tercihim bu olurdu. Son zamanlarda ne kadar meşguldüm bu adamın haberi var mıydı?

"Yoğunum. Başka şansım yo-"

"Berra. Zorlu bir işe giriştik. Önümüzdeki günlerde çok daha yoğun olacaksın, olacağız. Bak zaten moralin bozuk, biraz rahatlamaya çalışsan fena mı olur?" Hah Savaş, iyi oldu hatırlattığın. Ben de tam düzelmeye başlıyordum.

"Bak yine suratını astın."

"Çünkü hatırlattın." Yanaklarını şirdi ve çatalına iki tane sucuk alarak çatalını bana uzattı.

"Özür dilerim." Sırıtarak çatalını alıp ağzıma götürdüm. Bu keyfimi yerine getirmişti işte. Bu Savaş işini biliyordu be!

***

Kahvaltı masasını topladıktan sonra Savaşın zoruyla dışarıya atlara bakmaya çıkmıştık. At görmek istemesem de huzursuz adımlarla ahıra yürüdüm.

Ama böyle olmaz ki Berra! Altı üstü rüya ya, rüya. Tüm hayatını etkilemesine izin veremezsin ki. Değil mi? Derin bir nefes al ve rahatla. Ohh!

"Berra? İyi misin?" Bakışlarımı yerden kaldırıp Savaşın yüzüne baktım.

"İ-iyiyim." Çatık kaşlarla yanıma gelip tek elini omzuma koydu.

"Sorunun ne bilmiyorum. Anlatmazsan da bilemem. Berra?"

"İyiyim, sorun yok." Elini ittirip hızlı adımlarla ahıra girdim ve gördüğüm ilk ata doğru yürüdüm.

"İyi seçim." Arkamdan ahıra giren Savaşa döndüm.

"Uysal bir attır. Daha önce at bindin mi?" Başımı iki yana salladım.

"Hayır, hiç binmedim." Birkaç saniye sessiz kaldı ve ardında yeniden hayata dönmüş gibi bana baktı.

"Peki binmek ister misin?" Yutkundum.

"Bilmiyorum." Kaşları çatıldı.

"Yoksa korkuyor musun?" Başımı telaşla iki yana salladım.

"Hayır, hiç de bile." Yeniden ata döndüm ve iki adımda dibine girip elimi ata uzattım.

"Toprak!"

Elimi uzattığım at bir anda şaha kalkarken birkaç adım geri attım fakat dengemi kaybederek yere oturdum. Telaşla ayağa kalkıp arkama döndüğümde sert bir bedene çarptım.

"Berra?" Savaşı aşıp ahırdan çıkmaya çalıştığımda kollarını sımsıkı omuzlarımın üzerinden bana sardı.

"Sakin ol. Berra! Tamam sakin ol." Hala onu ittirip diğer tarafa gitmeye çalışırken çoktan gözyaşlarım çeneme ulaşmıştı.

"Berra!" Savaş başını başımın üzerine yerleştirdi ve kulağıma fısıldadı. "Berra. Geçti." Ellerinden kurtulma çabama son verip iç çekerek bana sarılmasına izin verdim. Aslında... buna ihtiyacım vardı...



Devam edecek...




İSTİSNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin