İstisna-35

8K 384 2
                                    

Berra...

İki gün. Tamı tamına iki ün boyunca Savaştan haber alamamıştım. O geceden sonra yani bana sunduğu teklifi kabul etmemden sonra birdenbire ortadan kaybolmuştu. Aslında onu aramamıştım. Arasaydım nerede olduğunu ve Şükrü Altındeğerle ne konuştuğunu sorabilirdim. Ama nedense bunu yapmak bir türlü içimden gelmemişti. Onun yerine kendimi tüm hafta sonu eve kapatmış ve gördüğüm rüyaları kendimce yorumlamaya çalışmıştım. Yetersizdi. Sadece attan düşen bir çocuk, katil bir seyis ve iki küçük arkadaştan başka hiçbir şey yoktu ki elimde. Daha fazlasına ihtiyacım vardı.

Önümdeki dosyayı incelemekten çok Savaşı düşündüğümden sinirle elimdeki dosyayı masaya bıraktım ve telefonumu elime alıp Umut'u aradım.

"Umut, Yüksel holdingle olan sana hatırlatmanı istediğim dosyayı getirir misin?" Hatırlatmasını söylemiştim ama bugün değil bir gün sonra. Önceliği olan incelemem gereken çok şey vardı ama artık Savaşı görmezsem kafayı yiyebileceğimi hissediyordum.

Umut odaya girmeden önce ayaklandım ve askıdaki ceketimi alıp üzerime geçirdim. Çantamı kaptığım gibi odamın kapısına yürüdüm ve kapıyı açtığımda kapıyı çalmak için elini kaldırmış Umut'un elinden istediğim dosyayı aldım.

"Ben çıkıyorum." Neyse ki bugün katılmam gereken herhangi bir toplantım yoktu. Daha doğrusu hepsini yenice bir aile şirketimiz olduğu öğrenen kuzenim Murat'a bırakmıştım. Son olanlar nasıl olduysa ki bunda Zeynep'in parmağı olduğuna emindim, amcamın kulağına gitmişti. Murat'ın Sibel için beni düşürdüğü durum canım amcamı pek bir kızdırmış olmalıydı ki Murat hem amcamdan hem de yengemden sıkı bir azar yemişti. Sonuç olarak; hala Muratla konuşmuyor, özür dileme çabalarını görmezden geliyordum fakat Murat'a işi öğretme görevi ne yazık ki bendeydi.

***

Arabamı uygun bir yere park ettikten sonra şirkete girdim ve geldiğimin haber verilmesi için danışmaya yöneldim. Gözlerim fıldır fıldır her an karşıma çıkma ihtimali olan Savaş Yükseli ararken cam asansörün yanındaki bitkinin arkasına saklanmış küçük çocuğu gördüm. Bu çocuk kimdi ve de şirkette işi neydi? Aklımdaki soru işaretleriyle adımlarımı küçük kıza çevirdim ve asansörün yanına ulaştığımda başımı saksının ardına uzattım.

"Merhaba." Zaten dolu olan gözlerinden yaşlar süzülmeye başladığında ne yapacağımı bilemeyerek etrafıma bakındım ve kimsenin bana bakmadığına emin olduktan sonra bende saksının ardındaki dar alana girdim. "Hişşt. Neden ağlıyorsun? Korkma, sana zarar vermem." Küçük yumruk yaptığı elleriyle gözünü ovuşturmaktan vazgeçip titreyen dudaklarını birbirine bastırarak bana baktı. Elimi uzatıp küçük kızın omzuna koydum ve hafifçe sıvazladım. "İşte böyle. Ne işin var burada? Yoksa kayıp mı oldun sen?" Kız yavaşça başını salladı. "Hım, anladım. Çok korkmuş olmalısın. Hadi gel, şuradaki ablaların yanına gidelim ve aileni bulalım." Parmağımla danışmadaki iki kızı gösterdiğimde telaşla başını iki yana salladı. "Neden?" Burnunu çektikten sonra sanki sır verecekmiş gibi bana yaklaştı.

"Babam onlayla konuşmamamı şöyledi. Şonra kışar bana?" Ay bu kız çok tatlıydı. Şuan kırmızı burnunu ısırmak istediğimi öğrense ne yapardı acaba? Büyük ihtimalle yine ağlardı ve fındık burnu biraz daha kızarırdı. Off, gel de ısırma.

"Neden baban böyle bir şey söyledi ki?" Omuzlarını silktiğinde kaşlarımı çattım. Acaba bu kız burada çalışanlardan birinin çocuğu muydu? Acaba çalışan çocuğunu gizlice şirkete sokmuştu da o yüzden mi kızına böyle bir tembihte bulunma ihtiyacı duymuştu. "Peki baban burada mı çalışıyor?" Başını salladı.

"Bana hemen geleceyini şöyleyip gitti. Gelmeyince meyak ettim. Onu ayamaya çıkmıştım ama kayboldum. Abya? Ya babam da kaybolduyşa?" Ağladı ağlayacak küçük kıza kollarımı uzattım ve onu kucağıma çektim.

"Merak etme kaybolmamıştır. Şimdi buluruz babanı?" Kucağımdaki kızla saksının ardından çıktım ve asansörün önünde durup çağırma tuşuna bastım. Kızın babasını danışmaya sorarak öğrenebilirdim elbette ama önce Savaş beye diyecek bir çift lafım vardı. Bu tatlı kızın gözyaşlarına değer miydi yani? Çocuğu olan çalışanlara neden şirkette bir oda ayırtmayı akıl edememişti ki? Sinir adam! Aslında şuan ki sinirim sadece kucağımdaki kızdan dolayı değildi biliyorum, iki gündür ortadan kaybolmasından dolayı onu boğazlamak isteğime tuz biber ekmişti bu durum.

Asansöre bindiğimizde Savaşın odasının olduğu katın tuşuna bastım ve kucağımda kızın sırtını sıvazladım.

"Bu arada ben Berra. Senin adın ne?"

"İyem." Burnumu kızın yumuşacık yanağına sürttüm.

"Memnun oldum İrem. Şimdi babanı bulmadan önce uğramamız gereken bir yer var tamam mı? Sonra babanı beraber bulacağız, anlaştık?" İrem başını salladıktan sonra dişlerini gösterecek gülümsedi.

Asansörden indiğimizde İremi yere bırakım ve elini tuttum. Onu Savaşın odasının olduğu yöne çekmek istedim ama İrem elimi asıldığında durup ona baktım.

"İremciğim, ne oldu?" İşaret parmağıyla sağ taraftaki koridoru gösterdi.

"Oyada, babamın odaşı." Kaşlarımı çattım.

"İrem, emin misin? Babanın odası bu katta mı?" Hızla başını salladığında kaşlarımı daha da çattım, yönetici katında mı? İşte bu ilginç.

"Şu reşimden tanıdım." Asansörün hemen karşısındaki tabloyu işaret ettiğinde omuzlarımı silkerek bir kere daha Savaşın odasının olduğu yöne döndüm. Önce Savaşı görmeliydik.

"Gel önce sana bahsettiğim işimizi halle-"

"Baba!" İrem bir anda elimi bırakıp sağdaki koridorda koşmaya başladığında ne yapacağımı bilemeyerek önce elime baktım ardından küçük kızın peşine takıldım.

"İrem dur!" İremse çoktan köşeyi dönmüştü. Koridorun sonuna yaklaşmıştım ki duyduğum erkek sesiyle adımlarımı yavaşlattım. Yanlış duydum bence...

"İrem!"

"Baba!"

"Babacığım neredesin sen? Ben sana odamda bekle dememiş miydim? Her yerde seni aradım!"

Yavaşça köşeyi döndüğümde babasının kucağında İremi gördüm.

"Öjür dileyim." Babası İremin yanağında sesli bir öpücük kondurduğunda İrem kıkırdadı ve gözlerini açtığında beni gördü. "Baba bak! Bu abya getiydi beni."

"Hangi abla?" Savaş kızının işaret ettiği kişiyi görmek için merakla ardına döndüğünde göz göze geldik.

Devam edecek...

İSTİSNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin