BAŞLANGIÇ

3.8K 152 7
                                    

Odanın duvarlarına ayın karanlık yüzü vuruyordu. Sehpanın üzerindeki boş viski şişesi, yerde kırılmış olan bardağın parçaları duvarda 02:15 gösteren saat. Başındaki korkunç ağrıyla gözlerini açtı. Ağlamaktan gözlerinin altında mor halkalar dans ediyordu. Bulunduğu yerden kalktı ve banyoya gitti. Elini yüzünü yıkadı önce. Midesi bulanıyordu. Deliler gibi kusmak istiyordu. Klozetin önünde yere oturdu ve içinde olan ne varsa dışarı çıkarttı. Ağzını tuvalet kâğıdına sildikten sonra tekrar lavabonun başına geçti ve elini yüzünü yıkadı. Akan suya bakarken gözyaşları da akan suya karışıyordu. Bir anda beyninde bir ışık belirdi. Çıktı ve banyonun ışığını açtı. Tekrar tekrar suyu yüzüne çarpıyordu. Aynadaki görüntü nutkunun tutulmasına sebep olmuştu. Salona geri döndüğünde duvardaki ve konsoldaki fotoğrafları görmüş şaşkınlıktan gözleri yuvalarından fırlamıştı. Hızla atan kalbinin sesi tüm salonun duvarlarında yankılanıyordu. Merakla perdeyi açtı... Karşısında gördüğü gecenin karanlığına teslim olmuş deniz, biraz daha şaşırmasına sebep olmuştu. Duvardaki saate bakınca saatin 02:15 olduğunu gördü. Saat öldüğü saatte duruyordu. Peki, neden Antalya'daki evindeydi ve neden evin her tarafında Bertan'la olan fotoğrafları vardı. Kanepenin üzerinde duran telefonu aldı. Ekran koruyucusu Bertan'la yanak yanağa olan fotoğraflarıydı. Yanan mesaj simgesine tıkladığında mesajı gönderen Bertan'ım yazıyordu. Merakla açıp okumaya başladı:

"Aşkım bu akşam gelemeyeceğim, annem biraz rahatsız. Korumalar kapıda bir şeye ihtiyacın olursa onlardan istersin. Seni seviyorum..."

Anlamamıştı daha doğrusu anlayamamıştı. Telefondaki tarihi görünce gözleri tekrar büyümüştü. Muhakkak biri şaka yapıyor olmalıydı. Televizyonu açtı tarih aynıydı. İçindeki merakın kendisini teslim almasına engel olamıyordu. Sonra sehpanın üzerinde duran içi boşalmış ilaç şişesini görünce hatırladı. Yaşadığı hayattan sıkılmış ve bir şişe uyku ilacıyla viski içerek intihar etmişti. Demek ki başarılı olamamıştı. Doğruca yatak odasına koştu. Gardırobu açtı ve üzerine beyaz keten elbisesini geçirdi. Platform topuklu ayakkabılarını ve çantasını eline aldı. Apartmanın kapısının önündeki korumayı atlattıktan sonra taksi durağına koşan adımlarla yalın ayak ilerliyordu. Taksinin arka koltuğuna kendini attığında zorla nefes alıyordu.

"Sür!"

Diyebilmişti taksiciye... Nefesini zorla düzene sokmuş, çaresizlikten bacaklarını sallıyor tırnaklarını yiyordu. Taksici sordu,

"Nereye gidiyoruz?"

"Konyaaltı caddesi, varyanta götür beni!"

Falezlerin üzerine geldiğinde topuklu ayakkabılarla yürümeyi başaramamış ve sağlam bir küfür savurmuş, çıkardığı ayakkabılarını eline almış yürümeye devam ediyordu. Taşların çıkıntıları ayaklarını kan revan içinde bırakırken o buna aldırış etmiyor avazı çıktığı kadar, "Arda neredesin, burada olduğunu biliyorum çık ortaya!" diyerek bağırıyordu. Defalarca tekrarlamıştı ama cevap yoktu. Kendine tokat atıyor, sürekli olarak telefonunu kontrol ediyordu. Nasıldı yani bunların hepsi bir rüya mıydı? Nasıl bu kadar gerçek olabilmişti? Belki de şu anda Arafta kalmıştı. Tam ölememişti, yani onun için ruhu buradaydı. Hani o intihar edeceği tarihe, Arda'nın onu kurtardığı tarihe, yani 12 Mayıs 2012'ye bu yüzden dönmüştü belki de... Bir cesaretle falezlerin en ucuna geldiğinde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Cesaretini toplamıştı, yarım kalan işi tamamlayacaktı. Kollarını açtı gözlerini kapadı ve haykırdı

"Bekle beni Arda, sana geliyorum!" Tam kendini boşluğa bırakacakken iki el belinden onu yakalayıp kendisine çekmişti. Azra'yı yakalayan o kişi, onu kendine çevirdiğinde ise çiftin gözleri birbirlerine kenetlenmişti.

"Azra!"

"Arda!"

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Where stories live. Discover now