KABUS

5.3K 218 9
                                    

İçerken her zaman için damağımda farklı bir haz bırakan Türk kahvemden bir yudum daha aldıktan sonra fincanımı sehpanın üzerine bırakıp beni hayretle dinleyen torunumun yanağından usulca süzülen yaşlara takılmıştı gözüm. Ellerimin arasına aldığım yüzüne bakmaya doyamıyordum. O canımın parçasının parçasıydı. Saatlerdir konuşmanın verdiği yorgunluğumu saklayarak, "İstersen burada bırakalım yarın yine devam ederiz," dedim. Ellerimi ellerinin arasına alarak öpüp kokluyordu.

"Hayır, babaanne devam et lütfen!"

"Peki, nerede kalmıştık tatlım?"

"Karnım diye bağırdıktan sonra, sana ağrı kesici iğneler yapmışlardı ve sen dedeme Arda diye seslenmiştin..."

"Ah evet..."

"'Arda!' diye seslendiğimde onun iyice yanıma yaklaşmasını sağlamıştım. İstediğim tek şey gözlerini görebilmekti. Çünkü şunu öyle iyi biliyordum ki, bir terslik varsa benim sormaya korktuğum her şeyin cevabını ondan alabilecektim. Aynısından beş çift gördüğüm gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Titreyen çeneme hâkim olmaya çalışıyordum. Tam sormaya yeltenmiştim ki dudaklarını dudaklarıma bastırmış bir eliyle saçlarımı okşuyordu.

'Geçti meleğim her şey geçti. Ateş de, Su da çok iyiler. Sadece bir süre küvezde kalacaklar. O kadar güzeller ki. Tıpkı, senin gibi.'

'Şükürler olsun!' Sesim mırıldanarak çıkıyordu. Bense sonunda onları sağ salim dünyaya getirebilmiş olmanın verdiği rahatlamayla içimde tuttuğum bütün gözyaşlarını salıvermiştim." Cümlelerimi tamamladığımda yıllardır evlatlarıma duyduğum özlem ve içimde sakladığım Arda'ya olan ve hiç kaybolmayan aşkım, seksen yılın verdiği yorgunlukla acı içinde kıvranan bedenimde patlayan hıçkırıklara neden oluyordu. Artık ağzımda yılardır ezberlediğim şarkının nakaratı dönüp duruyordu.

"Arda, Meleklerim... Arda, Meleklerim..." Dilime dolanan şakrı ile inlerken kendimden geçmiş olmalıyım ki, yüzümde patlayan tokadın acısıyla bütün bedenim sallanmıştı. Şaşkın bir şekilde yanağımı tutan elimle gözlerimi açtığımda korkudan fal taşı gibi açılmış okyanus gözleriyle bana bakıyordu. Arda'm... Ama torunum olan değil biricik, hayatımın aşkı, meleklerimin babası, ilk ve tek aşkım, karşımda kocam canlı ve dip diri bir vücut ve şaşkınlıktan yutulmak üzere olan bir küçük dille bana bakıyordu. O an ayaklarımı oynatabildiğimde felçli bedenimin nasıl hareket ettiğini anlamak için kafa patlatırken, cevabı bana üzerinde intraket takılı olan elim vermiş, uyandığım uykunun karmaşasından onun o güzel sesiyle kurtulmuştum.

"Ah meleğim beni çok korkuttun. Bebekleri görmek istediğini sayıklıyordun, sanırım narkozun etkisini üzerinden atamamıştın. Sonra anlamadığımız bir sebepten ateşin çok yükseldi. Kendinde değildin ve bu sefer de sürekli, 'Arda'm canım torunum,' diyerek sayıklamaya başladın. Son olarak uykunda ağlamaya ve hıçkırıklara boğulmaya başladığında seni uyandırabilmek için yapmadığım kalmadı. Yine uyuyup beni yalnız bırakacaksın diye öyle korktum ki. İstemeyerek de olsa o tokadı sana atmak zorunda kaldım, ne olur affet beni..."

"Ne olur affet beni?" Arda'nın son kullandığı sözler beynimde şimşeklerin çakmasına neden olurken aklıma ilk gelen şeyi söyledim.

"Çabuk bana telefonunu ver!"

Arda söylediklerimi ikiletmeden yapmıştı. Telefonu uzattığında hiç tereddüt etmeden kamerasını açıp tek bir hamleyle yatakta yatan kendi fotoğrafını çekmiştim. Gördüğüm şey karşısında vücudum şok dalgaları yaşıyordu. Yeni doğum yapmaktan dolayı şişmiş olan suratımda Arda'nın beş parmağının izi çıkmış ve kıpkırmızı olmuştu. Bense yirmili yaşlarımdaki halimle öylece duruyordum. Arda'nın kulağımı ve bedenimi okşayan sesi ona dönmemi sağlamıştı.

"Geçti meleğim geçti, Sadece bir kâbustu!"

Gördüklerim ve hissettiklerim gelecekten bir işaret miydi, Yoksa sadece bir kâbus muydu?

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Kde žijí příběhy. Začni objevovat