ŞİKAYETİM VAR

4.7K 160 35
                                    

Polisin konuştuğu anlarda tüm algılarım kapanmış gibiydi. Sadece son kelimeyi yakalayabilmiş "Kelepçeleyin!" dediğini duymuştum. Kesin bu bir kamera şakası olmalıydı. Sağa sola bakınıyordum ama kamera yoktu. Daha ben ne olduğunu anlayamadan diğer polis iki elimi kavrayıp o soğuk demir paçasını bileklerime geçirmişti. Ben korkudan soğuk terler dökerken sadece çığlık çığlığa, "Arda, aşkım kurtar beni!" diye bağırıyordum. Kendi çığlıklarım ortalığı inletirken Aysel başka bir polisin ayaklarına kapanmış, "Bırakın Azra Hanımı, o kötü hiçbir şey yapmaz!" diyerek yalvarıyordu. Evin içinde kopan gürültüyle herkes ayaklanmış tüm çabalara rağmen kimse karga tulumba ekip otosuna bindirilmeme engel olamamıştı. Son duyduğum şey Arda'nın Aysel'e deliler gibi bağırdığıydı.

"Çabuk Efe'ye haber ver avukatları toparlayıp gelsin!"

Polisler ekip otosuyla beni götürürlerken Arda arkamızdan geliyordu. Ben böyle bir şeyin nasıl olduğunu algılamaya çalışırken bir taraftan da bedenimi parçalayan hıçkırıklarla boğuşuyordum. Gözlerimden hızlı hızlı akan yaşlar üzerimdeki kıyafeti su içinde bırakmayı başarmıştı. Emniyet müdürlüğüne geldiğimizde beni hızlı bir şekilde arabadan indirip, sanki birini öldürmüş de kaçmışım gibi karga tulumba, sürükleye sürükleye kapılardan içeri sokmuşlardı. Arkamdan hızlıca bizi takip eden Arda ne kadar itiraz edip beni kurtarmaya çalışsa da başarılı olamıyordu. Hemen sonrasında kollarımdan tutarak beni çekiştiren memurlardan biri Arda'ya dönüp, "Zengin olunca her şeyi yapabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Çeneni kapamazsan seni de görevini yapmaya çalışan memura karşı gelmekten tutuklayacağım!" dedi. O an durumun vahametini anlamış ve kendimi toparlamış ve "Arda ben iyiyim sakin ol, avukatlar halledecektir beni merak etme!" demiştim.

Polisler elimdeki kelepçelerle beni bir odaya kapatmışlardı. Gri ve soğuk dört duvardan oluşan oda büyük ihtimalle bir sorgu odasıydı. Ortada bir masa ve masanın iki başında duran birer sandalye ürkütücülüğünü fazlasıyla artırıyordu. Az sonra içeriye bayan bir memur girmiş, elimdeki kelepçeleri açtıktan sonra soyunmamı söylemişti. Yok, kesinlikle bu bir kâbustu. Kendi kendime bir tokat attığımda bunun kâbus değil de gerçeğin ta kendisi olduğunun farkına varmıştım.

"Sana diyorum. Hey! Üzerinde hiçbir şey kalmayacak şekilde soyun!"

İçimden kadının lezbiyen bir sapık falan olduğunu düşünürken dayanamayarak, o koca çenemi tutamayıp, sanırım yaşadığım şokunda etkisiyle terslenerek, "İyi ama neden?" diye sormuştum. Aldığım cevabın şekli hiç de iç açıcı değildi.

"E! Amma uzattın. Standart prosedür, arama yapacağım!" Acaba bu geri zekâlı kadın çıplak bedenimde ne bulmayı düşünüyordu? Beni evimden karga tulumba buraya onlar getirmişti. Sanırım itiraz etmemin de bir manası yoktu. Utancımdan yerin dibine girerek üzerimdeki kıyafetlerin tamamından kurtulmuş, kadının karşısında çıplak bedenimi sergiliyordum. Eline giydiği steril eldivenleri gördüğümde korkudan gözlerim yuvalarından fırlamak üzereydi. Hanımefendi parmaklarını kullanarak vajinal ve anal muayenemi tamamlamış ben ise orada o beton zeminin yarılıp da beni içine alması için dua eder hale gelmiştim. Elindeki eldivenleri çıkarıp çöp kovasına attıktan sonra önünde eğilmemi istemiş, kafamdaki lastik tokayı çıkarıp cebine koyduktan sonra bütün saçlarımı yolarak didik didik aramıştı. Son olarak ağzımı açtırıp dilimin altını arkasını hatta gırtlağımın en uç noktasını aramıştı. Kıyafetlerimi üzerime fırlattığında giyinmemi işaret etmiş, alyansımı, kemerimi, kolyemi ve ayakkabılarımın bağcıklarını almıştı. Ben dağılmış bir şekilde üzerimi giyinmeye çalışırken, "Ah siz zengin orospular, hiç azla yetinmezsiniz değil mi? Neyse ama ben seni birazdan sorguda terlerken izleyeceğim ve çok zevk alacağım," demiş ve sonra iğrenç kahkahası eşliğinde bileklerime o soğuk demir parçasını geçirmişti. Maşallah daha ben suçumun ne olduğunu bilmezken tüm Ankara emniyet teşkilatı öğrenmişti. Toplamda on metrekareyi geçmeyecek olan soğuk ve dört duvardan oluşan odanın beton yüzeyini arşınlamaya başlamış dört köşesini de ezberlemiştim. Sakin olmaya çalışsam da klostrofobim gün yüzüne çıkmış aldığım her nefes bana az gelmeye başlamıştı. Duvar köşelerinden birine çömeldiğimde astım krizi geçirenlere dönmüş boğazıma martı takılı kalmış gibi sesler çıkarmaya başlamıştım. Tam kendimden geçecek hale gelmiştim ki odanın kapısı açılmış içeri bir seksen beş boylarında esmer ve karizmatik bir sivil memur girmiş ve çıkması bir olmuştu. Aradan bir dakika bile geçmeden elinde bir su şişesi ile geri gelip yanıma çökerek, kolunun biriyle beni kendine çekip su içmemi sağlamıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışan gözlerle ona baktığımda yüzümü iki elinin arasına alıp, "Bakın Azra Hanım, bana yardımcı olmalısınız. Durum hiç iç açıcı gözükmüyor. Suçunuz delillerle sabit. Fakat sizin gibi milyarder bir iş kadınının böyle bir paraya ya da işe tenezzül etmesi bana oldukça saçma geliyor. Bu işin içinde bir bit yeniği var ve inanın ben onu bulmadan bu işin peşini bırakmayacağım," dediğinde hâlâ ne olduğunu anlayamamış olmakla birlikte bana insanca davranışından dolayı neredeyse boynuna sarılmak üzereydim. Onun bana neler olduğunu açıklayabileceğini düşünerek, "Söyledikleriniz hakkında en ufak bir fikrim yok. Evde film izleyecekken karga tulumba buraya getirildim ve inanın bana suçumun ne olduğunu, niye böyle bir muamele gördüğümü bilmiyorum."demiştim.

"Azra Hanım, konu sahibi olduğunuz Çocuk Üniversitesiyle ilgili, yardım için topladığınız paraları zimmete geçirmek ve evrakta sahtecilik yaparak nitelikli dolandırıcılıkla suçlanıyorsunuz. Her belgede sizin adınız ve imzanız var."

"İyi de böyle bir şey nasıl olabilir? Ben ağır geçen hamileliğimden dolayı Mali işler müdürü Mustafa Bey'e vekâlet vermiştim. Yaklaşık dokuz aydır hiç bir işle ilgilenmiyorum ki!"

"Sorun da orada Azra Hanım zaten. Mustafa Bey ortada yok."

O anda Mustafa'nın sülalesine hürmetlerimi sunmuştum. Şerefine sıçtığımın herifi beni bir bok çukurunun içine atmıştı.

"Peki sonuçta benim param var. Bu parayı yerine koysak buradan kurtulamaz mıyım?"

"Parasal kısmı çözmüş olabilirsiniz belki ama evrakta sahtecilik suçunu para ile çözemezsiniz. Daha fazla hırpalanmamanız için ifadenizi ben alacağım. Ardından sağlık kontrolünden geçeceksiniz ve sabah da nöbetçi mahkemeye çıkacaksınız."

Dünyanın başıma yıkıldığı anlardan birini yaşıyordum yine...

***

"Yaz kızım! Gereği düşünüldü.

Sanığın suçu delillerle sabit olup, sanığın durumunun kaçmaya elverişli oluşundan, dava dosyası hazırlanıp, delillerin incelenip, duruşmanın yapılacağı güne kadar tutuklanarak Ankara Ulucanlar E tipi kapalı cezaevine gönderilmesine karar verildi..."

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang