MASAL-İTİRAF

13.5K 471 28
                                    

Arda, Hastanenin kapısında magazincilere yakalandığımızda evleneceğimizi söylemişti. Buna hazır mıydık bilmiyordum. Aslında bu bebeğe hazır mıydık onu bile bilmiyordum. Bebeğin babasının o olduğunu söylediğimden beri allak bullak olmuş vaziyetteydi. Her ne kadar bana çaktırmamaya çalışıyor olsa da, kafasındaki soru işaretleri yüzünden okunuyordu. En azından ben anlayabiliyordum. Hastaneden eve giden yol bitmek bilmemişti ve benim eve gider gitmez onunla konuşmam gerekiyordu. Onu asla istemediği bir şey yapmaya zorlayamazdım ki. Beni sevdiğinden emindim, hatta benim onu sevdiğimden daha fazla seviyordu beni, bundan da emindim.

Ama evlilik, çocuk sahibi olmak, bunlar çok büyük şeylerdi. Ona her şeyi en başından anlatmam gerekiyordu. Son iki yıldır neler olduğunu, başımdan neler geçtiğini ve bizi neler beklediğini, bunları bilmeye hakkı vardı. En azından ben bunu ona borçluydum.

Yine iç sesimle sohbeti koyulttuğum sırada, bana seslenen sesi içine daldığım düşüncelerden sıyrılmamı sağlamıştı.

"Aşkım evimize geldik," dediğinde suratına anlamsızca bakıyordum. Or-an'da yüksek katlı blokların olduğu bir sitenin içindeydik. Şoför aracı kapalı garaja sokmuş, bizi asansörün önüne kadar getirmişti.

"Burası da neresi hayatım?" diye sorduğumda bana villanın hamileliğim için yorucu olacağını, hâlâ düşük tehlikem olduğunu, merdiven inip çıkmanın beni ve bebeğimizi yoracağını, bir süre bu evde kalacağımızı söylerken nefes dahi almamıştı. Benim gibi bir odunun yanında onun kadar ince biri...

İtiraz etme hakkım olmadığını bilerek gözlerimi devirmiştim.

"Anlaşıldı."

"Anlaşıldı?"

"Anlaşıldı hayatım."

Asansörde iyice yaklaşıp alnıma ıslak bir öpücük hediye ettiğinde çoktan ineceğimiz kata gelmiştik. Kapı açıldığında ne olduğunu anlamadan ayaklarım yerden kesilmiş, kendimi onun kollarında bulmuştum. Dairenin kapısından içeri girdiğimizde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

"EVİNE HOŞ GELDİN HAYATIMIN KADINI" yazan bir pankart süslüyordu salonun girişini. Uçan balonlar, yerlere serpilmiş kırmızı gül yaprakları, yanan minik minik mumlar ve salonun ortasında duran ahşap bir beşik...

Rüyada olmadığımı anlamak için elimi ısırdığımda canım yanmış ve minik bir çığlık atmıştım. O ise kahkahalara boğulmuştu. Saçlarımı kulağımın arkasına doğru atıp yaklaştığında, "Bu ikimizin rüyası, unuttun mu?" demitdi. Evet, o gün kesinlikle tam zamanıydı. Beni salondaki kanepeye taşıdığında Arda'nın ellerini ellerimin arasına alıp, onlara bir öpücük kondurduktan sonra dudaklarına da aşkımızın mührünü basıp kenara çekilmiştim. Yaptığım harekete anlam verememiş olacak ki afallamış bir şekilde suratıma bakıyordu.

"Konuşmamız lazım, aslında ben anlatacağım ve sen dinleyeceksin!" dediğimde pür dikkat kesilmişti.

"Konuşacak bir şey yok, mutluyuz ve evleniyoruz!" diyerek konuyu kapatmaya çalıştığında parmağımı hayır şeklinde sallayıp, çalışanları evden göndermesini söylemiştim. Tam cesaretimi toplamışken başladığım işi bitirmeye kararlıydım. Tekrar, "Gerek yok," dediğinde, "Gerek var!" diye haykırmıştım resmen.

"Gerçekten bu işi yapacaksak, bir ömrü beraber geçireceksek her şeyi bileceksin!"

Beni anlamış, saçlarıma bir öpücük bırakıp yanımdan uzaklaşmış, çalışanları evden gönderdikten sonra da yanıma oturup ellerimi ellerinin arasına almıştı. Bu onun hazırım deme şekliydi. Gözlerinin içine baktıktan sonra, "Lütfen soru sorma ve lafımı kesmeden beni dinle, sadece dinle çünkü bunu bir daha yapabilecek cesareti kendimde bulabilir miyim bilmiyorum!" demiştim.

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin