HAYAL KIRIKLIĞI

22.9K 646 20
                                    

Düşünmemeye çalışıyordum, düşünemezdim.

Düşünmemeli ve ağlamamalıydım. Ben beynimdeki seslerle kavga ederken dikiz aynasından bana bakan taksici, "Karakola ya da hastaneye gitmek ister misiniz?" diye sormuştu. Hayır der gibi başımı sallamıştım sadece. Konuşmaya gücüm yoktu.

Unutmak istiyordum her şeyi...

Cesaretimi toplayıp bu işe bir son vermeliydim. Ama o kaybettiğim cesareti nasıl toparlayacağımı bilemiyordum. Şoförden telefonunu istediğimde tereddüt etmeden uzatmıştı bana. Derin bir nefes alıp ezbere bildiğim numarayı çevirmiştim. Bir kaç çalıştan sonra telefon açılmış ve sesinde huzur bulduğum Hasan amcam kulaklarımı aydınlatmıştı.

"Hasan amca, Azra ben! Şimdi beni iyi dinle, çünkü söylediklerimi tekrar etmeye gücüm yok. Bir saldırıya uğradım ve bunu bana yapan kişiyi tanıyorum. Hastaneye ya da Karakola gidemem. Seni içinde bulunduğum taksinin şoförü olan beyin telefonundan arıyorum. Üzerimde ne kimlik, ne para, ne de telefon var ve ben, beni tanıyan kimsenin karşısına çıkabilecek durumda değilim..." Daha ben cümlelerimi tamamlayamadan Hasan amcam tüm olgunluğuyla konuya son noktayı koymuştu.

"Azracım yavrum biliyorsun Ak-man Resort otelin açılışını geçen ay Antalya'da yapmıştık. Siz şimdi otele gidin. Otelin arka kapısında sizi karşılayacaklar. Otel doktorunun dışında ağzı sıkı bir doktoru sana gerekli müdahaleleri yapması için göndereceğim. Biraz sonra da aracını lazım olabileceğini düşündüğüm bir kaç eşyanla beraber yola çıkartıyorum. Şoförün yarın öğleden sonraya seni buraya getirmiş olur kızım. Ayrıca numarası sadece bende olacak olan bir telefon teslim edilecek sana. Lütfen durumun hakkında ne yapacağımıza karar vermeden kimse ile irtibata geçme. Yarın görüşürüz güzel kızım."

Telefonu kapattığımda şoföre Ak-man Resort demiş, o an değiştirmiş olduğum adımın kudretinin farkına varmıştım.

Otelin arka kapısına geldiğimde bir sağlık ekibi beni karşılamış, kimseye göstermeden içeri sokup, servis asansörü ile özel odalardan birine yerleştirmişti.

Doktor muayenesini yaparken gördüğü manzara karşısında polise gitmemek konusunda emin olup olmadığımı defalarca sormuştu.

Saatlerdir taş kesilmiş olan ben, doktor çürük yerlerime değdikçe ciyaklamaya başlamıştım. Ne kadar unutmaya çalışsam da Bertan'ın bana zorla sahip olduğu anlar gözümün önünden gitmiyordu.

Canım çok yanıyordu. Ciyaklamalarım hıçkırıklarıma karışmaya başlamıştı.

Avazım çıktığı kadar bağıra çağıra ağlarken, artık nefes alamıyordum. Vücuduma ardı ardına saplanan iğnelerle kesilmişti sesim. Bir pelte gibiydim ve gözlerimi açık tutamıyordum.

***

Gözümü araladığımda Hasan amcam yanı başımdaki koltukta oturuyordu. Uyandığımı fark edince hızlıca yanıma gelip sıkı sıkı elimi tutmuştu.

Hasan amcam, çocukken de her başım sıkıştığında aradığım tek kişiydi. Babamın sağ kolu, en büyük sırdaşıydı.

Zaten bu yüzden holdingin yönetim kurulu başkanlığını ona bırakmıştım. Saçlarımı bir eliyle okşarken diğer eliyle gözündeki yaşları gizlemeye çalışıyordu.

Onun gelmiş ve yanı başımda bekliyor olmasına şaşırmıştım. Onun yüzüne bakmaya utanarak

"Neden geldin Hasan amca, ben zaten bugün gelecektim. Daha fazla bu şehirde olmaya gücüm yok ki!" diyebilmiştim. İnsanın kendine ettiğini yedi kat düşmanı edemez derler, doğruymuş. Sonuçta başıma gelenlerin tek sorumlusu bendim. Hayata lanetler okumuş, herkesin sahip olmak istediği refah dolu yaşantımdan kaçmış ve o şehre gelip ucuz bir barda şarkıcılık yapmıştım. Sonuçta kendimi düşürdüğüm ortam neydi ki, karşıma çıkan adam düzgün olsundu.

Hasan Amcam elini, serum takılı olan elimin üzerine koymuştu.

"Bugün mü? Azracım, minik prensesim üç gündür uyuyorsun. Yapılan sakinleştiricilerin etkisi geçtiğinde sinir krizi geçiriyormuşsun. Doktor durumunun ciddiyetinden bahsedince ilk uçakla geldim. Üç gündür uyutuyoruz seni. Şimdi uslu bir kız olacaksın ve bana neler olduğunu anlatacaksın. Ben de sana bunu yapan hayvanı haritadan sileceğim!"

Bıkkın bir sesle, "Utanıyorum," demiştim. Zamanı geri almayı, yaşadıklarımı hiç yaşamamış olmayı dilerdim. Ama ne elimde sihirli bir değnek vardı, ne de Geleceğe Dönüş filmindeki gibi bir zaman makinem.

"Lütfen bana ne olduğunu kim olduğunu sorma. Ben kendime bile itiraf edemezken yaşadıklarımı, bunu sana anlatmam çok zor Hasan amca. Lütfen, sadece götür beni buradan, bu şehirden götür."

Sesimi kendim bile zor duyuyordum. Hasan amcam saçlarımı okşarken, sesindeki ağlamaklı tonu gizleyerek konuşmaya çalışıyordu.

"İyiysen eğer doktor son bir kez gelsin baksın, her şey hazır zaten. Doktor onay verirse hemen yola çıkarız."

Odadan ayrılıp yalnızlığım ve acılarımla beni baş başa bırakmadan önce Hasan amcamdan çıkan son sözlerdi bunlar. İçinde bulunduğum kral dairesi üzerime üzerime geliyor, ardı arkası kesilmeyen depremler ile o duvarlar üstüme bir bir yıkılıyordu. Ben bu enkazın altında ölmeyi beklerken imdat çığlıklarımı duymuştu Hasan amcam. Doktor iyi olduğumu söylese bile sonraki hayatımda ben nasıl iyi olmayı başaracağımı bilmiyordum.

***

Doktor kontrollerini tamamlamış, yola çıkmamda herhangi bir engel görmemişti. Arabaya bindiğimizde kafamı Hasan amcamın göğsüne dayamış, öylece ayaklarıma bakıyordum. Verilen ilaçların etkisinden olacak, mantıklı bir şey düşünemiyordum. Göz kapaklarım bedenime ağır geliyordu. Bertan'ın bana yaşattığı son ve en büyük acı hem bedenimde hem de benliğimde kapanamayacak derinlikte yaralar açmıştı.

İnanarak teslim olduğum adam beni inanamayacağım kadar kötü bir hale sokmuştu. Yaşarken girdiğim mezarı iki yıl boyunca çıplak ellerimle bana kazdırmış, ardından da hiç acımadan beni o dipsiz kuyuya fırlatıp atmıştı.

Ya kaçamasaydım? Peki ya gizlediğim soyadımın gücü ve arkamda ki Hasan amcam olmasaydı? Ne olacaktım?

Sokak ortasında cinayete kurban gitmiş bir kadın terörü mağduru mu? Yoksa eve kapatılmış ve sürekli olarak tecavüze uğrayan sessiz kurban mı?

Cevabını bulamadığım sayısız soru beynimin içinde dans ediyordu. Gidiyordum artık bu şehirden...

Sessiz sedasız, gizli saklı kaçar gibi gidiyordum. Gibisi fazlaydı. Kaçarak geldiğim bu şehirden yine kaçarak gidiyordum. Arkamda bıraktığım tek güzel şey, o mavi gözlerdi...

Şarkı söylemek, hayallerimi gerçekleştirmek için geldiğim bu şehirden geriye, parçalara ayrılmış kalbim ve de mavi gözlerle ayrılıyordum.

"Elveda Antalya, Elveda Hayal Kırıklığım..."

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Where stories live. Discover now