SEVMEK

3.7K 159 5
                                    

Bugünün sabahında biri bana mezarlıktan dönerken yüzümde şapşal bir gülümseme olacağını söylese hayatta inanmazdım. Melekler gerçekten vardı. Bana bunu Beyza kanıtlamıştı. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum adından başka. Ama şu anda onun yanında olup ellerini ellerimin arasına alabilmek için can atıyordum. Daha ayrılalı yarım saat bile olmamıştı fakat ben onun kokusunu özlemiştim. Telefonum çalınca açtım ve duyduğum şey karşısında başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

"Nazra Bey, efendim misafiriniz taksiden inmedi."

"Ne demek inmedi Emel çabuk onu telefona ver!"

"Şey veremem efendim, çünkü o gitti."

"Nereye gitti Emel?"

"Duyabildiğim kadarıyla havaalanına gidiyor."

Emel'in suratına telefonu kapatıp bir taraftan da Murat'a bağırmaya başladım.

"Çabuk dön! Hemen havaalanına gidiyoruz!"

Of miniğim ya! Sen ne halt ediyordun acaba? Beni kokunla sarhoş ettikten sonra bırakıp gidebileceğini mi sanıyorsun? Buna izin veremezdim. Kırk günden beri son bir saattir ilk defa onun sayesinde nefes aldığımı hissetmişken onsuz kalamazdım. Şansımıza havaalanı yolunda kaza olmuş ve trafik sıkışmıştı. Neredeyse santim santim ilerliyorduk. Beyza beni bırakıp giderek fena şekilde bam telime basmıştı. Ona yetişememenin verdiği korkuyla öfkem katlanarak artıyordu. Büyük ihtimalle sinirden gözlerim büyümüş şakaklarımdaki damarlar ortaya çıkmıştı. Nihayet kaza alanından sıyrılıp akan trafiğe karıştığımızda Murat'a, "Gaza bas, acele et, çabuk!" diye bağırdım. Nihayet iç hatlar terminaline giriş yapmayı başardığımızda neredeyse Murat'ın arabayı durdurmasını beklemeden atladım arabadan. Hatta kapılarda takılmamak için saatimi ve kemerimi çoktan çıkarmıştım. Alanın içinde bir sağa bir sola doğru koşturuyor avazım çıktığı kadar, "Beyza!" diye bağırıyordum. Uçuş tahtasının önüne geldiğimde Ankara-Antalya uçağının kalkmış olduğunu görünce ayaklarım beni taşımaktan vazgeçti. Olduğum yere çöküp başımı iki elimin arasına alarak, "Neden?" diye sayıklıyordum. Beni bırakıp gitmişti. Tam bulmuşken onu kaybetmiştim. Tabi ki vazgeçmeyecek onu bulacaktım. Gerekirse Antalya'nın altını üstüne getirecektim. Hatta şimdi Antalya'daki bütün adamlarımı havaalanına seferber edecektim ama neden beni bırakıp gittiğine anlam veremiyordum. Dudaklarımdan ağzıma sızan tuzlu tat gözlerimden süzülen yaşların habercisiydi.

"Gidemedim. Bana ne yaptın bilmiyorum ama yanacağımı bile bile gidemedim."

Artık o kadar çok yıpranmıştım ki sesi bile kulaklarımın içinde çınlayıp duruyordu.

"Bana bakmayacak mısın? Ben ne hissettiğimi ya da hissettiğim şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Sadece yaşayıp görmek istiyorum."

Kesinlikle bir psikologla görüşmem gerekiyordu. Emindim artık akıl sağlığım yerinde değildi. Ben koskoca Nazra Deman, yaşadıklarımdan sonra tüm heybetim yerin dibine girmiş o kapılardan sığmayan ben havaalanının ortasında elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi ağlıyordum. Çenemi kavrayan bir el, yüzümü kendi yüzüne doğru çevirdi, "Gidemedim Nazra, yapamadım!" diyordu. O uçağa son anda binmekten vazgeçmişti. Hayal görmüyordum. Beyza'm kanlı canlı, karşımda dikiliyordu. Minik bedenini kollarımın arasına aldığımda ayakları yerden kesilmiş, havaalanının ortasında bir rüzgar gülü misali dönüp duruyorduk. İkimizin gözlerindeki yaşlar usulca dans ederken ıslak ve sıcak dudaklarımız kenetlenerek gözyaşlarımıza eşlik ediyordu.

Biz birbirimize âşık olmuş, bense onun sayesinde sanırım yeniden doğmuştum...

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Where stories live. Discover now