TUZAK

6.6K 241 22
                                    

Balo günü podyumda o şeytanı gördüğümde vücudumun kanı çekilmiş hele Nisa'yı nefret dolu bakışlarla süzdüğünde onu öldürmek istemiştim. Başım öyle büyük bir beladaydı ki...

İki ay öncesi

Nisa ile olan ilişkimiz basın tarafından büyük bir ilgi görmüş, gittiğimiz her mekânda bir magazinci ordusu ile karşılanır olmuştuk. Sanırım son zamanların en çok konuşulan ilişkisi bizim ki olmuştu. Bir gece yarısı çalan evimin kapısıyla uyuduğum uykudan uyanmış, gördüğüm manzara beynimde bir depreme sebep olmuştu. O şeytan, o pislik sarhoş bir vaziyette kapımda dikiliyordu. Ben ne olduğunu anlamadan dudaklarıma yapışmış arsızca emiyordu. Uykudan yeni uyanmış olmanın verdiği mahmurluk ve yaşadığım şokun etkisi ile bir an duraksamış olsam da hemen toparlanıp saçlarından onu yakalayıp apartmanın koridoruna doğru savurmuştum. Benimle olmak için yalvarıyordu. Damla'daki bu özgüven beni allak bullak etmişti. Ne yani alnımda enayi mi yazıyordu? Sokak kapısını suratına çarptıktan sonra yumruğumu duvara öyle bir geçirmiştim ki sonucunda iki parmağım kırılmıştı. Gözümün önüne Nisa'm gelince Damla şeytanından iyice tiksinmiştim. Bir kaç kadeh içki içtikten sonra salonda oturduğum berjerde sızıp kalmıştım.

Telefonumdan gelen sesle gözlerimi açtığımda sabah olmuş ben sızıp kalmanın verdiği etkiyle kas katı olmuştum. Duvara geçirdiğim sağ elim şişmiş, davul gibi olmuştu. Telefonumda, gelen kutumu açtığımda gördüğüm elektronik posta dünyamın başıma yıkılmasına sebep olmuştu. Dün gece dudaklarıma yapışmış olan Damla'yı saçından kavradığımda çekilen fotoğraf sanki onu büyük bir tutku ile öpüyormuşum gibi gösteriyordu. Üstüne üstlük sağ bileğimin dış tarafına yaptırdığım Nisa yazılı dövmem kabak gibi ortadaydı. Hani senden önce ki bir olaydı diye inkâr etmem mümkün değildi. Büyük bir hırsla telefondan numarasını çevirdiğimde bekletmeden açılan telefondaki şeytanın sesi, iki saat sonra eskiden buluştuğumuz mekânda olmazsam çok pişman olacağımı söylüyordu. Yok, ben kesin katil olacaktım. Nisa'yı kaybedecek olabilme korkusu içimdeki canavarın şaha kalkmasına neden olmuştu.

***

İki saat sonra eskiden buluştuğumuz mekâna gitmiş, tanınmamak içinse üzerime salaş bir eşofman ve bir sweet geçirmiş, kafama taktığım spor şapka ve gözümdeki güneş gözlükleriyle kendimi kamufle etmeyi başarmıştım. Karşıma büyük bir pişkinlikle gelip oturduğunda o yosmayı, oracıkta boğmak istiyorum. Önüme bir zarf fırlattıktan sonra, "Aç hadi," demişti. Olay çıkarmadan oradan bir kurtulsaydım şişmiş olan elimi bir doktora gösterecektim. Zarfı açtığımda gördüklerim karşısında zaman durmuş, ben yaşayan bir ölüye dönüşmüştüm. Beraber olduğumuz dönemde Damla ile sevişirken yatakta çekilmiş çıplak fotoğraflarımız, farklı farklı açılardan farklı mekânlarda öpüşürken çekilmiş fotoğraflarımız ve en son karede mesaj olarak gönderdiği fotoğraf vardı. Nisa bunları gördüğü an terk ederdi beni. Pozlar öyle muazzam ayarlanmıştı ki sanki ben hâlâ Damla ile yatıyormuş gibi gözüküyordum. Onu öldürmemek için kendimi zor tutarken, Damla'ya dönüp dişlerimin arasından beklenen soruyu sormuştum, "Ne istiyorsun benden?"

Kadın denen varlığın kutsallığını alçaltan, hatta yerin dibine sokan yegane örnekti bu mahluk.

"Ha ha! Ne mi istiyorum? Madem o sürtük sevgilini bırakıp benimle olmuyorsun. Ya benim istediklerimi yaparsın ya da bu fotoğrafların hepsi onun eline geçer!"

İçinde bulunduğum ruh halim insanların neden katil olabildiğinin açıklamasını yapar gibiydi.

"Böyle bir şeyi yapamazsın anladın mı? Öldürürüm seni, öldürürüm!"

Ağzını yaya yaya konuşmaya devam ettiğinde dişlerini eline vermemek için şişmiş olan elimi yumruk yapmış sıkıyordum.

"Hiçbir şey yapamazsın. Bundan sonra ben ne istersem onu yapacaksın. Madem onu kaybetmekten bu kadar korkuyorsun, bundan sonra benim sözümden çıkmayacaksın. Telefonumu bekle seni arayacağım," dedikten sonra masadan kalkıp gitmiş, fotoğrafları bende bırakmıştı. Acaba bu kadından ben nasıl kurtulacaktım?

***

Nisa ile beraber yemek yiyorduk, ben ise ne yapacağımı bilmeden bir çıkış yolu bulabilmek umuduyla karanlık düşüncelere dalmıştım. Nisa ne kadar beni mutlu etmek için kendini paralasa da gülemiyordum. Telefonuma gelen mesaj sesiyle yine dünyam kararmıştı.

"Bir saat sonra benim evimde ol!"

Mecbur gidecektim. O resimlerin Nisa'nın eline geçmesine izin veremezdim. Nisa'ya acil bir durum olduğunu eski bir arkadaşımın yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyerek onu yalnız bırakıp, koşa koşa o şeytanın ayaklarına gelmiştim işte. Kapıyı açtığında üzerinde transparan bir gecelikle karşımda dikiliyordu. "Hayır olmaz!" diyerek geri adım attığımda ellerimi yakalamış, beni kendine doğru çekiyordu.

"Fotoğraflar, Nisa..." diye alaylı sesler çıkardığında çaresiz ona teslim olmuş kapıdan içeri girmiştim.

"Son kez benimle sevişeceksin!" diye emir buyurmuştu hanımefendi. Bir şeyler aldığı kesindi. Büyük ihtimalle uyuşturucu falan kullanıyordu bu kaltak. İnsanların uyuşturucu denen illetle kendilerini bu hale nasıl soktuklarını zaten hiçbir zaman anlayamamıştım ama neyse. Sonuç olarak işte uyuşturucunun etkisinde, beni bir bok çukurunun içine çeken bir sürtüğün karşısında çaresizce dikiliyordum.

"Bundan sonra senden cinsel hiçbir talebim olmayacak ama para konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bundan sonra ben ne istersem alacak tüm ihtiyaçlarımı karşılayacaksın!" diyordu. Celladının önünde öldürülmeyi bekleyen idam mahkûmu gibiydim adeta. Nisa'yı kaybetmemek için çaresizce...

"Tamam!" demiştim. Şimdilik o ne diyorsa onu yapmak zorundaydım. Tabi ki bu konunun icabına bakacaktım ama biraz zamana ihtiyacım vardı iyi bir plan yapabilmek için.

Beni koltuğa oturttuktan sonra üzerime çıkmış dudaklarımı emmeye başlamıştı. Ben ona karşılık vermiyordum, o kendi kendine takılıyordu. Yüzünü benden uzaklaştırdığında, "Bana istediğimi ver. Nisa, unutma!" derken kendinden geçmiş gibiydi. Büyük ihtimalle kullandığı her neyse onu bu hale sokmuştu. Ona istediği şeyi vermeye karar vermiştim bende. Ona istediği şeyi öyle verecektim ki bir daha isteyemeyecekti. Ani bir hareketle Damla'yı saçlarından yakalayıp kalçalarını kendime çekmiş ve üzerindeki incecik geceliği parçalayıp atmıştım. İnsan gibi değil çiftleşme mevsiminde ormanı ayağa kaldıran bir aslan gibi davranıyordum.

"Yeter!" diye inlemesine rağmen ben, "Yetmez, bunu sen istedin unuttun mu?" diye haykırıyor sertliğin dozajını iyice artırıyordum. Yaklaşık bir saatin sonunda o artık acıdan ağlıyor bitirmem için yalvarıyordu. Bırakmak için bir şartım olduğunu, ne kadar para isterse vereceğimi ama karşılığında fotoğrafların bütün kopyalarını alacağımı ve bir daha karşıma çıkmaması gerektiğini söylemiştim.

Aklınca beni yeniden avlayacağını düşünen eski sürtük sevgilim bu sefer kendisi av olmuştu. Bir daha benden böyle bir talepte bulunabileceğini hiç sanmıyordum...

Hastane Odası

Onu iki aydır görmemiştim balonun olduğu o geceye kadar. Defileye çıkacak mankenlerin hepsini biliyordum. O listede Damla'nın adı yoktu ve bu kaltak yine bir şeyler karıştırıyordu. Nisa'ya bakışından bunu anlamak hiç de zor değildi. Azra podyumda bayıldıktan sonra onu kucaklamış hep beraber hastaneye koşmuştuk. Aldığımız haber bizi mutluluktan deliye döndürmüştü. Azra ve Arda'nın bebekleri oluyordu. O sırada telefonuma gelen mesaj dünyamı başıma yıktı.

Kimden: Damla

"Kutlarım baba oluyorsun! Çünkü ben hamileyim..."

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Where stories live. Discover now