Allah'ım ben ne işlere kalkışmıştım böyle? Ben kim şahit olmak kim? Ya da ben kim sürpriz yapıp şarkı söylemek kim? Elli bir kilo ile hamile kalan ben bebeklerin iki tane olması ve lanet olasıca boğazıma hâkim olamayışım sebebiyle tam seksen beş kilo oluvermiştim. Arda'nın dediği kadar vardı hani. Dışarıdan bakıldığında minik bir hipopotama, yani su aygırına benziyordum. Ateş ve Su hayırlısıyla dünyaya bir gelse hamam, sauna ve masaj üçlüsüyle en azından kiloların bir kısmını verebilirim diye ümit ediyordum. Ya ben nasıl bir anneydim? Çocuklarımı nasıl yetiştireceğimi değil de vereceğim kiloları düşünüyordum. Karnım yine acıkmıştı iyi mi? Şuralarda bir yerlerde Arda'dan sakladığım twixlerim olacaktı. ''Çikolatamı gören var mı?''

***

Elle tutulmaz gözle görülmez bir şey diye tanımlarsak aşkı, o zaman yaşanan somut acılar, güzellikler neyin nesiydi? Tek başına aşkı tanımlamak ya da her şeyden soyutlamak mümkün müydü? Hayır elbette! Ama şu da vardı ki; aşk artık plastik gibi suni ve yapay bir şeydi günümüzde... Her ne kadar farkında olmasak da, dünyada yaşanan suniliğe doğru gidiş, aşkın etrafını da sarmış ve sarmalamıştı... Aşk aslında hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdi! Ve bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği belli değildi. Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirdiniz. Aşk; en yalın biçimde anlatılan tek kavramdı. Bu yüzden Onu anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek bile yoktu. Çünkü Sevdiğiniz zaman akan sular dururdu! Küçücük bir çocuk bile sizi rahatlıkla anlayabilirdi, çünkü aşkın dili "tek"ti. Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer, aşkın sırrını da çözebilirdik belki. Ama o zaman aşkın insanı alıp götüren o büyüsü de tamamen kaybolmaz mıydı?

Adı Aşktı bunun.

Zamanlaması yoktu...

Aşk olabilmesi için iki kişinin de aynı anda aynı şeyi hissetmesi gerekmiyordu.


Azra'nın kollarını açıp hayatına son vermeye kalktığı gün, Aşk imdadına yetişip sarmalayıvermişti onu. Yaşadığı acı tecrübenin yaralarını aşkı sayesinde sarmış, yine aynı aşkı için patlayan silahın önüne atmıştı bedenini. Aşkına ulaşabilmek için uyuduğu uykudan uyanmış, yine aynı aşk için aşklarının meyvelerine hayatını adamıştı.

Arda ilk defa sekiz yaşındayken aşkla tanışmış ve ona olan inancını hiç kaybetmemişti. Aşkına sahip olabilmek için tepeden tırnağa kendini değiştirmiş ondan hiç vazgeçmemiş ve peşinden gitmişti. Tam kaybetmek üzereyken aşkını, kader ağlarını örmüş ve kollarına bırakmıştı Azra'yı. Aşkı onun hayatını kurtarırken o onu uyandırabilmek için sıkı sıkı tutunmuştu Aşkına... Şimdi ise aşk mucizelerini konuşturarak ona Ateş ve Su 'yu hediye etmişti.

Efe kendini dinlemeye gittiği bir kaçamak anda yakalanmıştı Aşk'a. Azra onun hayatını kurtarmış o ne olduğunu bile anlamadan aşkın esiri olmuştu. Aşkını korumak için hata yapmış tam onu kaybetmek üzereyken kader yine ağlarını örmüş Azrail'e verdiği selam sayesinde tekrar aşkının kollarında bulmuştu kendisini...

Nisa ise defalarca Aşkın oyuncağı olmuş aldatılmış, Aşktan nefret ettiğini düşündüğü bir anda tamda eski aşkından aldığı intikam sonrası kendini karanlık bir ormanın derinliklerinde bulmuştu. Ardında da tüm benliğini gelecekteki aşkının kollarına bırakmıştı... Aşkın zamanı ve mekânı yoktu. Kimi can evinden vuracağına aşk karar veriyordu...


Düğün Günü

Azra ve Arda gelin ve damatla beraber onlara ayrılan odada koyu bir sohbete dalmışlardı. Geçmişten günümüze yaptıkları yolculukta ne çok şey yaşadıklarının farkına varmışlardı Atlattıkları onca badireye rağmen bugün dimdik ayakta, sevdikleri insanların yanlarında olmasının haklı gururunu yaşıyorlardı. Düğünün başlamasına sayılı dakikalar kalmışken bütün davetliler salonda yerlerini almıştı. Görevli odanın kapısını tıklatıp hazır olmalarını söylediğinde hepsi heyecandan şaşkınlıkla açılmış gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Nisa, Arda'nın kollarındaki yerini almış, kırmızı halının sonundaki aşkı Efe'ye doğru yürümek için hazır bekliyordu. Üzerindeki gelinlikle bir kuğu misali süzülerek ilk aşkı, abisi Arda'nın kollarından, son aşkı Efe'nin kollarına bırakmıştı kendisini. Arda ise Efe'nin yanında onu bekleyen biricik aşkı Azra'yı kollarına almış orkestranın çaldığı, "La cumpersita" ile müziğin akışına bırakmıştı her şeyi. Aslında pistin ortasında iki gelin ve iki damat süzülüyordu. Yapılan ışık gösterileriyle onların dansına Roberto Herrera ve Silvana Capra da katılmış tepelerinden düşen gül yapraklarıyla Tango şovu başlamıştı. İlk danslar bittiğinde kahramanlarımız alkışlar eşliğinde nikah masasındaki yerlerini aldılar. Belediye başkanı eline aldığı mikrofonla ilk olarak Efe'ye yöneldi;

"Siz Efe Yazgan, hastalıkta, sağlıkta, iyi ve kötü günde, bir ömür boyu Nisa Deman'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?

"Hay..." daha Efe kelimesini tamamlayamamıştı ki, salonda uğultular kopmuştu. Efe mikrofonu eline alıp ayağa kalkarak;

"Hayırlısıyla Evet!" diye haykırdı. Belediye başkanı Nisa'ya döndü, soruları tekrarladı;

"Siz Nisa Deman, hastalıkta, sağlıkta, iyi ve kötü günde bir ömür boyu Efe Yazgan'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?"

"Son nefesime kadar Evet!" dediğinde salonda alkışlar ve ıslıklar havada uçuşuyordu. Ansızın kalabalığın tüm bu sesini bastıran çığlık sesi yankılandı.

"Arda! Bebekler geliyor!"



AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Where stories live. Discover now