***

Müthişti... Kahvaltı, yaptığımız sohbet, kahkahalarının kulağımdaki yankısı eşsizdi. Kalbimdeki yaranın kabuklarının tek tek düştüğünü, yenilendiğini ve yaralarımın iyileştiğini hissediyordum. Odamın balkonunda bu sefer ikimiz manzarayı arkamıza alıp çektiğimiz fotoğrafı Hasan amcama göndermiştik. Anında bize, "Sonunda, çok mutlu olun canlarım..." yazan bir cevap göndermişti. Ben peri kızı, o yakışıklı prens olmuş, masalımız başlamıştı. Her masal mutlu mu biterdi bilinmez ama ben Arda ile çok mutlu olmak istiyordum. Onun yanında her ânın her salisesinde yeniden dünyaya geliyor gibiydim. Bana öyle şeyler yapmış ve öyle güzel davranmıştı ki tam hayattan vazgeçtiğim anda onun sayesinde aşka inanmıştım. Kader değildi de neydi bu? O gece o varyanta gitmesem, uçurumun ucunda dikilmesem ve ölmeye niyetlenmesem yine Arda'yı bulabilir miydim acaba?

Sorular, sorular, sorular... Sonu gelmeyen ve gelmeyecek olan soruların esiri olmuştu benliğim. Bense benliğime inat sonuna kadar yürüyecektim bu yolda.

***

İkinci haftamızı kutlama yemeğinden dönüyorduk. Aslında her günün bitiminde geçen günün kutlamasını yapıyorduk. Gündüzleri çalışma saatlerinde açacağımız otelin tedarik listesinin üzerinden geçiyor, toplantıdan toplantıya koşuyor, deli gibi çalışıyorduk. Hasan amcam haklı çıkmıştı. Çalışmak gerçekten çok iyi gelmişti bana. İşle o kadar çok meşgul oluyordu ki beynim, kendimle ilgili bir şey düşünmeye fırsatım kalmıyordu. İşten arta kalan zamanlarımızda, Dubai'de ne kadar yer varsa test ediyor, her gün farklı bir şey yemeyi deniyorduk. Bu arada Arda'nın tam bir gurme olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim. Dubai'de, Türkiye'den daha güzel kahve yapan bir Türk Kahvecisi bile bulmuştu bize. Bulduğumuz ilk fırsatta oraya kaçıyor, Türk kahvesi ve taze sıkılmış portakal sularımızı içerken yanımızda çanta niyetine taşıdığımız tavla ile kapışıyorduk. Arada bana avans verip yeniliyor, kolunun altına tavlayı sıkıştırıp, "Ustamsın!" diyerek önümde eğiliyor ve gülme krizlerine girmeme sebep oluyordu. Bulduğu her boşlukta yaptığı jestlerle ruhumu okşuyor ve ona git gide daha çok bağlanmama sebep oluyordu. On beşinci günümüz şerefine öyle güzel bir organizasyon tertip etmişti ki ağzım açık kalmıştı. Otelin terasındaki tenis kortunun ortasında muazzam bir masa kurdurmuş, dans ettiğimiz sırada gökyüzünü havai fişekler ile aydınlatmıştı. Son olarakta gözlerimi bağlamış ve beni kendine mahkûm bırakmıştı. Düşmekten korktuğum için ona sıkı sıkı yapışıyordum. Birkaç adım sonra, "Geldik, hazır mısın?" diye eklemişti. "Hazırım," demiştim ve meraktan çatlamak üzereydim. Gözlerimi açtığında gördüğüm manzara beni adeta büyülemişti. Kral dairesinin ortasındaki havuzun tamamı kırmızı gül yapraklarıyla bezenmiş, yürüyeceğim her yer minik mumlarla aydınlatılmıştı. Arkadan gelen müziğin büyüsüyle ayaklarım yerden kesilmişti. O anda beni belimden kavrayıp iyice kendine çekmiş, dudaklarımızı birbirine kenetlerken bedenlerimizi müziğin ritmine bırakmıştık. Vücutlarımız birbiri için titremeye devam ederken, okyanus mavisi gözleri benliğimi ele geçirmeye devam ediyor, birbirimize minik minik öpücükler konduruyorduk.

"Seni seviyorum!"

"Seni seviyorum!"

"Seni hep seveceğim!"

"Seni hep seveceğim!"

"Ölünceye dek!"

"Ölünceye dek!"

Dudaklarımı onun boynuna mühürlemiş, o müthiş kokusunu içime çekerken, Arda beni hızlı bir hamle ile kucaklamış, ben de ona uyum sağlayıp bacaklarımı beline dolamıştım. Üst kattaki yatak odasına çıkmak için merdivenlere doğru ilerlerken beni kendisi ve duvar arasında hapsetmiş, dudaklarımız daha da hızlanmıştı. Dudaklarımdan aşağıya inip boynuma doğru geldiğinde istemsizce inleyip ellerimi saçlarına daldırmıştım. Dudaklarını daha da sertleştirip ufak bir ısırık bıraktığında buz kesmiş, onu ittirmiş, merdivenin basamaklarına çöktüğümde ise hıçkırıklara boğulmuştum. Kendime engel olmaya çalıştıkça vücudum daha çok sarsılıyordu. Bacaklarımı karnıma çekmiş, kollarımla sararken dişlerimi dudaklarıma bastırıp içimden çıkan o çığlıklara engel olmaya çalışıyordum. Ne olmuştu, ne kadar süre geçmişti bilmiyordum. Ancak kalçamdaki acı ile vücudumdaki bütün gerilim sona ermişti. Gözlerim boş bakıyordu. İçimden ne bağırmak ne de ağlamak gelmiyordu. Ruhum bedenimden gitmişti sanki. Arda beni kucağına almış yatağa giderken sürekli olarak yanımda olduğunu tekrar ediyordu.

AŞK-I KIYAMET ( Pandemi boyunca yeniden yayında )Where stories live. Discover now