Bölüm-44 Aşk Final

104K 3.5K 168
                                    

Aşk.

Yolunu kaybetmişti. Sevgiye rastlamadan önce uğramıştı bir kadının kalbine. Şefkate yoksun bir kadın, aşk nedir nereden bilebilirdi? Küçük bir kız vardı - Kendi halinde cılız, hayata eksik başlayıp acı dolu devam eden bir kız.

Hiç ummadığı anda kalbinde bir adam yeşerdi. Yaprak yaprak - ilik ilik ömrüne bağlayıp kök saldı. Hayat fazlasıyla Asel gibiydi, Asel kokardı. Öyle tatlı öyle yetim bir o kadarda yarım. İşte o kızın hayatı döküldü sayfalara, bazılarının gönlünde bir yer edindi - bazılarının gözleri hep o kızın hikayesini gözledi.

İşte geriye o satırlar kaldı. Asel kokan bir küçük kızın kendinden büyük yüreği kaldı geriye... Belki de ömrünün sonuna kadar anımsamaya hazır olduğu bir hikaye.

Bütün dostlara teşekkürler.

Allah'a emanet olun.

----------------

Ufacık kalan parmakları tuttu avuç içinde, aşk kokan yumşaksı bebek kokusunu doldurdu burnuna. En çokta sevdiği adam gibi kokuyordu bu bebek. Kucağına almasıyla yarım açık olan gözlerini de kapatmıştı, doyduktan sonra yorulmuş olmalıydı.

Kapıdan gelen tıkırtılarla içeri sessizce girmeye çalışan adam'a döndü kadın. Pekte sessizce bir giriş olmamıştı. Fısıldayarak "Uyudu mu?" Diye sormasıyla beraber bebeğin ağlama sesleri dolmuştu odaya.

"Sence?" Dedi derin bir nefes alarak. Sinirle burnundan solmuştu, ne kadar tatlı görünse de şu an karısına değilde oğluna bakmakla meşguldü Çağan Miranlı.

"Uyanıkken az seveyim bari." Dedi nazlanarak. Karısının kıkırtıları arasında aldı oğlunu kucağına. Hafif hafif sallayarak sanki büyük bir adamla konuşurmuşçasına muhabbete girdi, uyumaktan vazgeçen oğluyla.

"Anneyi sinir mi ediyorsun sen oğlum, ha?" Dudaklarında belirlenen gülüşle karısına baktı. "Anneyi sinir etmek benim görevim." Burnunu daldırdı oğlunun sarılı olduğu battaniyeye.

"İlerde anneni benden almada."

"Çağan..."

"Ne? Sen şimdi Baranla ilgilenip beni unutursun. Bilmiyor muyum sanki seni."

Kızarak kollarını birleştirdi Asel. "Ne zaman unutmuşum seni, asıl sen düşün bunları. Bana kötü davranan sendin hep."

"Ben mi?" Şaşkın ifadeyle baksa da pekte inandırıcı rol yapamıyordu. Haklıydı, eskiden çok kötü davranmıştı. Sevmemişti, sevemeyecekti de... Fakat ne yaptıysa gönlünü alı koyamadı bu narın bedenden.

Sevdi, hatta öyle bir sevdi ki. Hangi aşık gelse, ezilip kalırdı Çağanın aşkıyla. Ne acılar kaldı geçmişten, nede mutsuz günler.

İlk geldiği günleri hatırlıyordu az buçuk bir şekilde. Kendi içine kapanık, dünyadan bir haber küçük bir kız vardı karşısında. Yaşına göre fazla sessiz, yıpranmaya hazır.

Kanatları eksik bir melek.

Annesinin ölümüyle hayata küsmüş, Çağanın ve oğlunun aşkıyla tekrar yaşamayı becermiş güçlü bir kadındı artık.

Asel Gökoğlu değilde, Asel Miranlı vardı karşısında. Tüm konağı ayak altına alabilecek bir kadındı.

Yaşlanıp hastalanan Ahmet Ağa bile artık en çok gelinine güvenir olmuştu. Karısının ölümünün ardından vicdan azabı çekse de, Asel'i kızının yerine koymuştu.

Belki de fazla zamanı kalmamıştı. Ölmek üzere olsa bile çok kez özür dilemişti Asel'den. Babasının yapmadığı şeyi yapmıştı Ahmet ağa... Asel'e annesini anlatmıştı. Ne kadar güçlü, ne kadar namuslu bir kadındı diyerek anlatırdı hep.

Her şey çok farklıydı.

Ağabey'i uzak bir köye taşınmıştı. Karısı ve üç oğullarını alıp gitmişti. Fazla yakın olmak istemiyordu kimseyle, babasının ölümünü yedirememişti. Asel'in iyi ellerde olduğundan emindi, onu güvenli kollara bırakıp ayrılmıştı köyden.

Geriye ne kalmıştı ki? Ailesinden kimse yoktu. Sadece yeni ailesi vardı. Yeterdi aslında, oğlunun kokusu doyuruyordu aile hasretini. Ne kadar zor bir hayat sürdüğünü hatırladıkça bunlara bile şükrediyordu.

Mutluydu, olması gerektiği gibi.

Kıskanç ve kendine düşkün, deliler gibi aşık bir kocası vardı nede olsa. Kendisi de bilmiyordu nasıl bu kadar çok sevdirdiğini.

Tek bir şeyden emindi. Çağan'a esikliğini duyduğu şeyi armağan etmişti: sıcak bir aile.

Tekrar uyuyan bebeğini yatağına bıraktı adam. Karısına yaklaştı, beline doladığı sert kollarıyla fısıldadı kulağına. "Sencede Baran'a bir kardeş lazım değil mi..."

Utanarak yanakları kızaran kadın hafifçe vurdu kocasının göğüs kafesine. "Yapma şunu." Dedi çekinerek. Hala pek alışamamıştı Çağanın bu ani sevgi gösterilerine. Hoşuna gidiyordu tabiki, karnındaki kelebekler şahitti buna.

"Neyi yap miyim, bunu mu..." dudaklarına yapışmasıyla soluksuzca öptü kadınını.

Uzun süren öpüşmenin ardından başını yasladı anlına. "Aşk sen kokarken güzelmiş," gülümsedi. "Sen sen, en çok ben kokarken güzelsin be kadın." Derince soldu, sanki omuzundaki ağırlıkları kaldırıp atmıştı bu nefesle. "O yüzden, hiç gitme sen..." Sıkıca sarıldı, bir an olsun bırakmayı bile düşünmeden sarıldı.

Korksa da belli etmedi.

Gitmezdi. Asel Çağandan gidemezdi, ne onsuz yaşardı artık ne de onsuzluğa razı gelirdi.

Saçlarını aldı parmaklarının arasına şefkatle okşadı kendi gibi kırılgan saçlarını.

"Sana neler yaptım biliyorum, ama bunları unutturmayı da çok istedim sana. Kızgındım... Nefret doluydum. Hatta öyle tiksinçlik vardı ki içimde anımsadıkça utanıyorum. O yüzden artık hep sana seni sevdiğimi söylemek istiyorum. Seni seviyorum..."

"Bende seni seviyorum..."

"Asel Miranlı, ömrümün geri kalanı seninle olsun. Oğlumla olsun hatta gelecekteki çocuklarımla olsun. Başkasıyla olmasın..."

Ne dediğinin farkındaydı. İstediği buydu, geriye kalan hayatını böyle geçirmek.

Cennetten bir pay kopartıp, bu dünyada yaşamak. "Ahiretim ol." Diyerek fısıldadı son kez. Anlına kondurduğu sayısız öpücüklerin arasında kollarında kaybolan kadını aşkına boğdu. İçi kıpır kıpırdı.

Hayat fazlasıyla Asel kokuydu.

AselHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin