Bölüm-35 Kan

104K 3.7K 183
                                    

Deniz mavisi gözlerini güçlükçe araladı. Bedenine sarılan kar beyaz çarşafa az bir müddet baktı, beyni anlık durmuş gibiydi. Panikleyen vucüdu sanki titriyordu ve kendine hakim olup sakinleşemiyordu. Zorlukla doğrulabilmişti yattığı gövdesinden büyük yataktan. Üzerindeki çarşafı hırslı bir tavırla atmıştı yere, karnındaki ağrı gittikçe artsa da ayağa kalkmaya mecbur etti kendini.

Bulunduğu odanın giriş kapısına ürkek adımlarla yaklaşmıştı, attığı her adımda  parkelere yapışan çıplak ayakların çıkarttığı o gıcık sesti sadece kulaklarına dolan. Odayı ölümcül bir sessizlik hakimdi. Yumrukladığı kapının ardından nefesi kesilene kadar bağırmayı seçmişti. Bir umut dese de hiç bir cevap alamamıştı.

Başka çare bulamayan genç kadın kapının arka kısmına diz çöktü. Başını dizlerine yaslayıp derin bir nefes almıştı.

Neden böyle şeyler yaşıyordu? Neden bunlar hep onun başına geliyordu! Her kurtuldum, rahata erdim dediğinde gizli bir odadan yeni dertler çıkıyordu.

Ne kadar yalan dolu bir hayat sürdüğünü anlamış olmalıydı, umutsuzca tebessüm etti. Yanaklarından süzülen yaşlara sözü geçmiyordu ama odadaki sessizlikten faydalanıp kendi yaşlarında doğulana kadar ağlayabilirdi.

Kafasını kapıya yaslamasıyla tavana baktı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, yorgun bir beden taşıyordu. Fazla yaralı, kesik kesik kalmış kabuk tutupta tam olarak iyileşemeyen yaralarla doluydu içi. 

İstemsizce eli karnına gitti, buradan sağ salim çıktığında sonuncu ne olursa olsun Çağan'a bahsedecekti. Hamileyim diyecekti, artık bu yükü taşımak istemiyordu tek başına. İsterse istemesin bebeği, bilmesi yeterdi.

Sırtını destekleyen kapının sarsılmasıyla öne doğru düşmüştü, kıçını sertçe yere çarparak yerinden kalkmaya çalışarak geriye doğru emekledi. Karşısında duran kızgın bakışlı adamdan kaçıyordu aslında, uzaklaştıkça daha da yaklaşıyordu.

Kendi hizasına inen adam önünde diz çökmüştü, çenesini hafifçe tutarak başını yukarı itti. "Nasılsın güzelim?" Dedi alay ederek. Kıkırdıyordu, yüzüne gevşek bir sırıtma yayılmıştı. Burnunu kırıştırdı "İyisindir." Diye mırıldandı. Adamı gören kadın başını tiksinerek çevirdi.

"Öyle olsun bakalım." Sesi sert ve kaba çıkmıştı. Dişlerini sıktığından cenesinin hattı gerilmişti, öfkesi gözlerinden okunuyordu. "Kahvaltı hazır."

"Ölürümde senin zıkkımlarından yemem!" Diye çıkıştı, bu belki de doğru seçenek değildi. Geriye doğru attığı adımların devamı geliyordu korkudan geriye doğru gidip durmuştu. Yatağın kenarına çarpan sırtıyla tedirgince kalktı.

"Öl o zaman."

-

"Ağam..." Diye seslendi deri koltuğunda kafayı yemek üzere olan adama. Lafı ne kadar geveleyip çevirse de kötü haberi bir türlü söyleyemiyordu. Araştırmanın ardından bir şey çıkmamıştı, nerede kaldığı veya şu an nerede olduklarını kimse bilmiyordu. Yer yarılmış yerin altına girip saklanmış olamazdı fakat bu durumda o bile mantıklı bir seçenekti.

Ceketini düzleyen adam başını kaldırıp nefret dolu bulanık gözlere baktı. Patronun üzerindeki gazabı sezebiliyordu. Yanlış bir cümle kurduğunda kafasına büyük ihtimalle kurşunu yerdi. Çağan Miranlıydı bu adam, ağa olması bir yana Mardinin en psikopat adamıydı! Onu kızdırmaya kimse cüret edemezdi.

"Bir iz... Bulamadık ağam." Dedi başını eğerek. Kafasına atılan kalemle geri çekildi, ellerini birleştirdi önünde. Hata yapmış küçük çocuklar gibi yere bakıyordu.

AselHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin